BUĞDAY’IN
HİKÂYESİ
Hemi yorgun hemi argın
durursunuz canlar…
Biz
mi harman savurduk… Yoğ ise buğday derdine düştük de harman mı bizi savurdu…
Ekini
biç, harmanı kaldır, kağnıya yükle…
Sür
değirmene un elettir… Al beri hamuru yoğur, ateşi yak… Yufkayı aç… Ocağa ver…
Ekmek
ola!..
Buğday'ın
Ekmek olması için yürüdüğü yola, geçtiği bâdirelere bakı ver hele;
Var
mı öyle Değirmen taşında ezilmeden,
Elden
ele yoğrulmadan, Ataşlarda yanmadan olu vermek,
Kolay
mı öyle adam olmak.
…
İşte buğday şu âlem içinde insan olmaya en yakın olan.
O
sebepten olsa gerek buğday Âdem’i yani Adam olmaklığı temsîl eder...
Mâdem
harman vakti… Burada buğdayın hikâyesini tas-tamam anlatı vereyim o vakit!..
Anlatı
vereyim de dinleyin hele bir…
Bir
şeyin bitmesi için ekilmesi îcâb eder… Yâni her şey bir tohumdan meydana gelir…
Gerisi
başka mesele! Tohum bu! Kimi yiter… Kimi biter…
Ammâ
buğdayın bi zâtihî kendisi tohum… Çükü o ilk vâr olan mevcûdâttan…
Eyi
ammâ! Bir şeyin neslinin devâmı için bir erkeğe bir de dişiye ihtiyâç vardır…
Böl şu buğday dânesini ikiye…
Bir
yanı Âdem (‘aleyhi’s-selâm), bir yanı Havvâ (‘aleyhe’s-selâm)…
Erenler
derler ki; Buğday-ın ELİF sırrı karnındadır… Ne ola bu ELİF sırrı… Cevâb “VAHDET” tir… Elif gibi deriz ya!.. Yâni
hem arı hem duru hem bir… Çokluktan arınmış! Biz okumak yazmak bilmeyiz… Ammâ
bu nedir? Der iseniz… Deriz ki; Rabbimin “KÜN=OL” dediği yerde mesele
noktalanmıştır…
“KÜN=OL”
nokta! … Olur! Bunu tartışmak ahmak
işidir… Bunlar hep birer sır işidir… Hak etmeyene ifşâ etmek kişiye kötülüktür…
Ne
derler atalar; Süt çocuğuna bulgur verilmez… Çünkü dişi kırılır…
Aşksız
kişi hayvân olur… İşte buğdayın ortasındaki bu elif toprağa düşende, ulu bir
ekinliğe dönüşür…
Nasıl
ki Âdem (‘aleyhi’s-selâm) la Havvâ (‘aleyhe’s-selâm) anamızdan ulu bir insanlık
çınarı doğar… İşte tam öyle… Bunlar kitaplarda yazmaz canlar… Bilen söylemez…
Söyleyen bilmez…
Demem
odur ki; Âdem (‘aleyhi’s-selâm) ile Havvâ (‘aleyhe’s-selâm) bir buğday
dânesinin iki yarısıdır…
Nefsi
tefsil eden Hz. Âdem (‘aleyhi’s-selâm)’dan sonra ve Hz. Âdem’in nefsinden
yaratıldı… Âmennâ…
İşte
o Havvâ (‘aleyhe’s-selâm) yâni dişi Âdem’e ayna olmuş… Âdem o aynada kendini
görüp nefsinin güzelliğine hayrân olmuştur…
O
kadar ki; nefsinin güzelliği, Rabbi’nin emrini yâni kendi hakîkatini unutmasına
sebeb oldu… Nefsine tâbî olunca da Cennet’ten uzağa düştü…
Âdem’in
Cennet’i kendi hakîkati idi…
Eee
o vakit… Hele söyle anlatılan bu buğday hikâyesi de neyin nesi ola… Ne der bu
kıssa bize… Öyle ya! Hissesiz kıssa olmaz… Olsa da boş laftır deriz… Mâdem onu
da deyivereyim! Uzattık zâten…
Buğday ekmek olur nefsi doyurur… Nefsin arzularının remzidir
buğday… Her kim ki; nefsinin arzularına tabiî olur da, kendi hakîkatini unutur
ise, Cennet’ten de kovulur işte… TRT’nin Videosundan
Hazırlayan Şaban GÜNBEY...
TESBÎH: Birlemektir… Tevhıddir… 33’ü, 99’u bir
etmektir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder