MEDÎNE-İ MÜNEVVERE DE ‘ANBERİYE MESCİDİ VE TREN GARI...
MEDÎNE
TREN İSTASYONU:
Daha önceki yazılarımızda
ecdadımızın kutsal topraklara verdiği önemden bahsetmiştik. Sultan 2.
Abdulhamit döneminde yaptırılan Medîne tren istasyonu da verilen bu önemin
göstergelerinden biridir.
Peygamber efendimiz (sallehlâh-ü
‘aleyh-i ve sellem)’in kabrine yürüme mesafesinde bulunan bu istasyon,
peygamberimizi rahatsız etmemek için Medîne’nin girişine inşa ettirilmiştir.
Demir yolu ve istasyon inşaatında sadece Müslüman işçilerin çalışmasına özen
gösterilmiştir.
Ayrıca yine efendimizin
rahatsız edilmemesi maksadıyla tren yolunun Medîne’ye giren raylarına keçe
döşendiği rivayet edilir.
Ne acıdır ki bu istasyon
sadece 9 yıl hizmet verebilmiş ve sonrasında İngiliz’lerin işgali sonucu
Osmanlı’nın elinden çıkmıştır. Tren istasyonunun İngiliz’lerin eline geçmesi
ile birlikte raylar da sökülmüştür. Bu nedenle şuan istasyona bağlı herhangi
bir tren seferi bulunmamaktadır.
AMBERİYE MESCİDİ:
Sultan 2. Abdulhamit
tarafından tren istasyonunun hemen yanına yaptırılmıştır. İsminin Amberiye
olmasının nedeni şöyle anlatılır;
Abdulhamit Han tren yolunun
inşaatından sonra her sene hac zamanında hacıların kolaylıkla ulaşım
sağlayabilmesi için tren seferi düzenlenmesi talimatını verir. İlk tren
seferinde kendisi devlet idaresinde olduğu için sefere katılamaz ve kendi
yerine vezirinin hacca gitmesini, gittiğinde Peygamber efendimiz (sallehlâh-ü ‘aleyh-i
ve sellem)’e selamını götürmesini ve onun kabrinden bir tutam toprak
getirmesini istemiştir.
Padişah’ın isteği üzerine
vezir tren yolu ile hacca gider ve haccını tamamlar. Ancak ne var ki Peygamber
efendimiz (sallehlâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in kabrinden bir parça toprak almayı
unutur. Tam tren istasyonuna geldiğinde padişahın isteği aklına gelir. Tren
kalkacağı için de geri dönüp toprak alacak kadar vakit kalmamıştır. “Nasıl
olsa padişah anlamaz” diye düşünerek tren istasyonunun karşısında bulunan
bu mescidin bahçesinden bir tutam toprak alır ve yola çıkar.
Vezir Padişah’ın yanına
geldiğinde Abdulhamit han vezire haccının nasıl geçtiğini ve efendimizin toprak
getirip getirmediğini sorar. Vezir de yanında getirdiği toprağı çıkararak
padişaha verir. Abdulhamit han heyecanla toprağın içinde bulunduğu bezi açar ve
koklar. Sonrasında ise vezirine dönerek; “Bu toprak efendimizin kabrinden
gelmiş olsaydı misk kokardı, oysa şimdi amber kokuyor” der. Bunun üzerine
vezir mecburen toprak almayı unuttuğunu ve istasyonun karşısına yaptırılan
caminin bahçesinden aldığını anlatır. Bunun üzerine padişah “Bizim mescid
amber mi kokuyor? Öyleyse adı Amberiye mescidi olsun.” der ve mescid daha
sonra bu isim ile anılır.
1- Hicaz Demiryolunun son
durağı olan Medîne Garı, Sultan II. Abdülhamit tarafından Medîne'de yaptırılan
anıt eserlerden biridir. Sevgili Peygamberimizin ruhaniyeti rahatsız olmasın
diye gar binası Medîne şehir girişine yapılmıştır ve trenden inenlerin yönü Ravza
istikametidir. Böylece trenden inenler ilk önce Rasûlüllâh Efendimizin sallellâh-ü
'aleyh-i ve sellem Kabr-i Şerifleri-ni görecekler ve onu selâmlayacaklardır.
Ayrıca gürültü çıkarmasın diye Medîne-i Münevvere’ye giren raylara keçe
döşenmiştir.
Cennetmekân, Sultan 2. Abdülhamid Han; Hicaz Demiryolunun inşasında
Medîne-i Münevvere’nin 20 kilometre yakınına gelindiğinde Peygamber Efendimiz
rahatsız olmasın diye "Medîne’nin merkezine kadar raylara keçe
döşeyin" emrini verir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) rahatsız olmasın
diye!
2- Yıl 1914 1. Cihan Harbi
başlamış, Batı’nın sömürgeci devletleri Çanakkale’ye dayanmışlardı…
Mehmet Akif, Eşref Bey El Muazzam İstasyonu’nda
telgraf memuru İzzet Efendi yardımı ile Harbiye Nazırı Enver Paşa ile görüşerek
Çanakkale Zaferinin müjdesini alır. Gözyaşlarını tutamamış, Akif’in yanına
koşarak O’nu kucaklamış:
--- “Aziz üstad, size hayatımın en
büyük müjdesini vereceğim. Çanakkale’de muhteşem bir zafer kazandık, dualarınız
kabul oldu.” demiştir.
O gece Koca Akif, Çanakkale
Destanını yazmadan canını almaması için Allâh’a dua eder. Abdest alarak namaz
kılıyor, sonra oranın kumları üzerinde kıbleye dönerek yere kapanıyor,
saatlerce kımıldamadan yerde kalıyor, Eşref bey korkuya kapılıyor, yavaşça
Akif’in yanına gidiyor, bakıyor ki nefes alıp veriyor, hiç dokunmadan geri
çekiliyor. Birkaç saat sonra Akif yerinden kalkıyor, abdest tazeliyor ve tekrar
namaza duruyor, bakıyorlar ki Akif’in yüzünü yapıştırdığı kumlar gözyaşlarıyla
ıslanmıştır. Mehmet Akif, gece eline kalem ve kâğıt alarak zayıf bir
lamba ışığı altında (Tren Garı’nın arkasında) “Çanakkale Şehitleri” şiirini
yazıyor.
Akif, Çanakkale savaşını hiç
görmemiştir, Çanakkale’ye hiç gitmemiş, gezmemiş, savaşın fotoğraflarını bile
görmemiştir hatta hiçbir savaşa bizzat katılmamıştır. Görmediği ve
bilmediği bir savaşı binlerce kilometre ötede bir çölün ortasında nasıl
tasavvur edebilmiş, gözünde canlandırmıştır. Baytarlık tahsili yapan bir kişi
böyle bir destanı nasıl yazabilir, hangi edebiyat ve tarih tahsili yapan kişi
böyle bir şiir yazabilir? İlahi bir ilham veya derin düşünce olmadan böyle bir
şiir yazılamaz. Son yılların en büyük şairlerinden biri olan rahmetli Bahtiyar
VAHAPZADE,” İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitleri şiiri normal olarak insan
eliyle yazılamaz. Bunlar başka kuvvetlerin ve gizli bir ilhamın vasıtasıyla
Mehmet Akif’e yazdırılmıştır, ben yüzden fazla ülkenin Bağımsızlık Marşını
inceledim, güfte ve bestesini araştırdım, hiç birini Türkiye’nin İstiklal Marşı
kadar etkili görmedim” diyor. Bu şiirleri ve Safahat’ı yazabilmek için insanüstü
yeteneklere sahip olmak gerektiğine inanmaktayım. “ Ey şehîd oğlu şehîd
isteme benden makber/ Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber.”
3- Mehmet Akif ERSOY
sevinçli zafer haberini tren garında inzivada iken almış ve oracıkta “ÇANAKKALE
ŞEHİTLERİNE” şiirini yazmıştır...
HZ. PEYGAMBERİMİZ
SALLELLÂH-Ü 'ALEYH-İ VE SELLEM'İN SU MÛCİZESİ
4-Allâh Rasûlü Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve
sellem) Bedir Muharebesi’ne giderken toplanan bütün askerlere bir kırbadan su
içirmiş ve
MÜBÂREK PARMAKLARINDAN
SU FIŞKIRMA MUCİZESİ BURADA GERÇEKLEŞMİŞTİR.
MESCİD-İ SÜKYÂ
Medîne'nin batısında Vebere harresinde bir kuyunun yanında
inşa edilmiştir.
Daha sonra buradaki kuyunun
hemen kuzeyinde büyük ihtimalle Ömer b. Abdülaziz tarafından bir mescid
yaptırılmıştı. Bugün Medîne tren istasyonu dahilinde güneydoğu tarafında yer
alan SÜKYÂ Mescidi, 13 x 5 m. ölçülerinde ve ortadaki büyük olmak üzere üç
kubbeli Osmanlı tarzı küçük bir mescid olarak ayaktadır.
Amberiye’de bulunan tren
istasyonun içerisinde üç kubbeli küçük bir mesciddir. Alanı 65 m² dir. Bu yere SÜKYÂ
mahallesi Saadın yeri denir. Bundan dolayı da bu Mescide “SÜKYÂ Mescidi”
denmiştir.
Günümüzde Medîne-i Münevvere
Tren İstasyonu içerisinde kalan Sükyâ Mescidi, 13 x 5 m. Ölçülerinde ve
ortadaki büyük olmak üzere üç kubbeli Osmanlı tarzıküçük bir mescid olarak
ayaktadır.
وعن
عائشة رَضِيَ اللّٰهُ عَنْها قالت: ... قَالَتْ:
فَأَخَبَرْتُ رَسُولَ اللّٰهِ ﷺ
بِذٰلِكَ. فَقَالَ: اللّٰهُمَّ حَبِّبْ إلَيْنَا الْمَد۪ينَةَ كَحُبِّنَا مَكَّةَ
أَوْ أَشَدَّ. اللّٰهُمَّ وَصَحِّحْهَا وَبَارِكْ لَنَا ف۪ي مُدِّهَا وَصَاعِهَا،
وَانْقُلْ حُمَّاهَا، وَاجْعَلْهَا بِالْجُحْفَىِّ." أخرجه الثثة.
Hz. ‘Âişe (r.'anhâ) anlatıyor: … Hz. ‘Âişe der ki: --- “(Ben
gidip, bunlardaki Mekke hasretini) Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) 'a
haber verdim. O, şöyle dua buyurdu: --- “Allâhım bize Medîne'yi sevdir.
Tıpkı Mekke'yi sevdiğimiz gibi, hatta fazlasıyla! Allâhım onun havasını sıhhatli
kıl. Onun müd-dünü, sâ’-ını hakkımızda mübârek eyle. Onun hummâ-sını al, Cuhfe’ye
koy!”[1]
عن
أنس رَضِيَ اللّٰهُ عَنْه قَالَ: حَرَّمَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ الْمَد۪ينَةَ
مَا بَيْنَ كَذَا الى كَذَا. فَمَنْ أَحْدَثَ فِيهَا حَدَثًا فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ
اللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَع۪ينَ. َ يَقْبَلُ اللّٰهُ مِنْهُ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ صَرْفًا وَلَاعَدْلًا." أخرجه الشيخان.
Hz. Enes (r.’a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü
ve’s-selâm): “Medîne'yi şu-şu yer arasında kalan kısımlarıyla haram ilan
etti. --- “Kim bu haramı ihlâl edecek bir davranışta bulunursa, Allâh'ın
meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Allâh Kıyamet günü o
kimseden ne farz ne nafile (hiçbir hayır) kabul etmesin” (buyurdu).”[2]
وفي
روايةٍ لهما: أَنَّهُ ﷺ أَقْبَلَ حَتّى
بَدَا لَهُ أحُدٌ. فقَالَ: هٰذَا جَبَلٌ يُحِبُّنَا وَنُحِبُّهُ. فَلَمَّا أشْرَفَ
عَلى الْمَدِينَةِ قَالَ: اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أُحَرِّمُ مَا بَيْنَ جَبَلَيْهَا
مِثْلَ مَا حَرِّمَ إبْرَاه۪يمُ مَكَّةَ. اَللّٰهُمَّ بَارِكْ لَهُمْ في مُدِّهِمْ
وَصَاعِهِمْ." الْحَدَثُ" ا‘مْرُ الْحَادثُ الْمنكر الّذى ليس بمعتاد و معروفٍ
في السّنة.
Yine Sahîhayn'in bir rivayetinde anlatıldığına göre, Rasûlüllâh
(‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) (Medîne'nin dışına doğru) yürüdü. Önünde Uhud
görünmüştü: --- “Bu dağ var ya, o bizi çok seviyor, bizde onu seviyoruz” buyurdular.
Medîne'ye yönelince de: “Ey Allâhım! Hz. İbrahim Mekke'yi haram kıldığı
gibi, ben de –Medîne’yi- iki dağı arasıyla haram kılıyorum. Allâhım, (Medîne
halkını) müdd ve sa’ larınla mübârek kıl” buyurdular."[3]
Efendimiz (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem) Bedir Harbi’ne giderken, Hazreç mevkiinde Ashâbına su
verdiği yerde inşâ edilmiştir. Rasûl-i Ekrem sallehlâh-ü ‘aleyh-i ve sellem
Bedir Gazvesi için yola çıktığında bu kuyunun yanında bir süre konaklamıştır.
Ve yine meşhur Ehl-i Medîne
için olan duasını burada yapmıştır. Bu duada Ehl-i Medîne için bereketle dua
etmiş ve Medîne-i Münevvere yi Mekke gibi harem ilan etmiştir.
Günümüzde Medîne-i Münevvere
Tren İstasyonu içerisinde kalan Sükyâ Mescidi’nde, Allâh Rasûlü (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem): --- “Mekke-i Mükerreme’nin Hz. İbrâhîm (‘aleyhi’s-selâm)’a
bereketli kılındığı gibi, Medîne’nin de kendi Ashâbına mübârek kılınması için”
duâda bulunmuş, Rabbinden: --- “Medîne’yi de Mekke’yi sevdirdiği gibi
sevdirmesini” dilemiştir.
SÜKYÂ sulamak anlamına gelmektedir.
Oraya toplanan askerlere bir kırbadan su içirmiş
ve MÜBÂREK PARMAKLARINDAN SU FIŞKIRMA MUCİZESİ BURADA GERÇEKLEŞMİŞTİR.
Allâh Rasûlü Efendimiz (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem) Bedir Muharebesi’ne giderken burada orduyu denetlemiş,
küçük gördüğü sahâbîlerin çocuklarını geri çevirmiş ve burada bulunan SÜKYÂ
kuyusundan abdest alıp su içmiştir.
Hz Ömerin de Hz. Abbas’ın
elini tutarak onun yüzüsuyuna yağmur duasına çıkma hadisesi burada olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder