3 Şubat 2016 Çarşamba

MEDÎNE-İ MÜNEVVERE DE ‘ANBERİYE MESCİDİ VE TREN GARI...MESCİD-İ SÜKYÂ


MEDÎNE-İ MÜNEVVERE DE ‘ANBERİYE MESCİDİ VE TREN GARI...

MEDÎNE TREN İSTASYONU:

 

Daha önceki yazılarımızda ecdadımızın kutsal topraklara verdiği önemden bahsetmiştik. Sultan 2. Abdulhamit döneminde yaptırılan Medîne tren istasyonu da verilen bu önemin göstergelerinden biridir.

 

Peygamber efendimiz (sallehlâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in kabrine yürüme mesafesinde bulunan bu istasyon, peygamberimizi rahatsız etmemek için Medîne’nin girişine inşa ettirilmiştir. Demir yolu ve istasyon inşaatında sadece Müslüman işçilerin çalışmasına özen gösterilmiştir.

 

Ayrıca yine efendimizin rahatsız edilmemesi maksadıyla tren yolunun Medîne’ye giren raylarına keçe döşendiği rivayet edilir.

 

Ne acıdır ki bu istasyon sadece 9 yıl hizmet verebilmiş ve sonrasında İngiliz’lerin işgali sonucu Osmanlı’nın elinden çıkmıştır. Tren istasyonunun İngiliz’lerin eline geçmesi ile birlikte raylar da sökülmüştür. Bu nedenle şuan istasyona bağlı herhangi bir tren seferi bulunmamaktadır.

 

AMBERİYE MESCİDİ:

 

Sultan 2. Abdulhamit tarafından tren istasyonunun hemen yanına yaptırılmıştır. İsminin Amberiye olmasının nedeni şöyle anlatılır;

 

Abdulhamit Han tren yolunun inşaatından sonra her sene hac zamanında hacıların kolaylıkla ulaşım sağlayabilmesi için tren seferi düzenlenmesi talimatını verir. İlk tren seferinde kendisi devlet idaresinde olduğu için sefere katılamaz ve kendi yerine vezirinin hacca gitmesini, gittiğinde Peygamber efendimiz (sallehlâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e selamını götürmesini ve onun kabrinden bir tutam toprak getirmesini istemiştir.

 

Padişah’ın isteği üzerine vezir tren yolu ile hacca gider ve haccını tamamlar. Ancak ne var ki Peygamber efendimiz (sallehlâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in kabrinden bir parça toprak almayı unutur. Tam tren istasyonuna geldiğinde padişahın isteği aklına gelir. Tren kalkacağı için de geri dönüp toprak alacak kadar vakit kalmamıştır. “Nasıl olsa padişah anlamaz” diye düşünerek tren istasyonunun karşısında bulunan bu mescidin bahçesinden bir tutam toprak alır ve yola çıkar.

 

Vezir Padişah’ın yanına geldiğinde Abdulhamit han vezire haccının nasıl geçtiğini ve efendimizin toprak getirip getirmediğini sorar. Vezir de yanında getirdiği toprağı çıkararak padişaha verir. Abdulhamit han heyecanla toprağın içinde bulunduğu bezi açar ve koklar. Sonrasında ise vezirine dönerek; “Bu toprak efendimizin kabrinden gelmiş olsaydı misk kokardı, oysa şimdi amber kokuyor” der. Bunun üzerine vezir mecburen toprak almayı unuttuğunu ve istasyonun karşısına yaptırılan caminin bahçesinden aldığını anlatır. Bunun üzerine padişah “Bizim mescid amber mi kokuyor? Öyleyse adı Amberiye mescidi olsun.” der ve mescid daha sonra bu isim ile anılır.

 

1-     Hicaz Demiryolunun son durağı olan Medîne Garı, Sultan II. Abdülhamit tarafından Medîne'de yaptırılan anıt eserlerden biridir. Sevgili Peygamberimizin ruhaniyeti rahatsız olmasın diye gar binası Medîne şehir girişine yapılmıştır ve trenden inenlerin yönü Ravza istikametidir. Böylece trenden inenler ilk önce Rasûlüllâh Efendimizin sallellâh-ü 'aleyh-i ve sellem Kabr-i Şerifleri-ni görecekler ve onu selâmlayacaklardır. Ayrıca gürültü çıkarmasın diye Medîne-i Münevvere’ye giren raylara keçe döşenmiştir.

 

Cennetmekân, Sultan 2. Abdülhamid Han; Hicaz Demiryolunun inşasında Medîne-i Münevvere’nin 20 kilometre yakınına gelindiğinde Peygamber Efendimiz rahatsız olmasın diye "Medîne’nin merkezine kadar raylara keçe döşeyin" emrini verir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) rahatsız olmasın diye!

 

2-     Yıl 1914 1. Cihan Harbi başlamış, Batı’nın sömürgeci devletleri Çanakkale’ye dayanmışlardı…

Mehmet Akif, Eşref Bey El Muazzam İstasyonu’nda telgraf memuru İzzet Efendi yardımı ile Harbiye Nazırı Enver Paşa ile görüşerek Çanakkale Zaferinin müjdesini alır. Gözyaşlarını tutamamış, Akif’in yanına koşarak O’nu kucaklamış:

--- “Aziz üstad, size hayatımın en büyük müjdesini vereceğim. Çanakkale’de muhteşem bir zafer kazandık, dualarınız kabul oldu.” demiştir.

O gece Koca Akif, Çanakkale Destanını yazmadan canını almaması için Allâh’a dua eder. Abdest alarak namaz kılıyor, sonra oranın kumları üzerinde kıbleye dönerek yere kapanıyor, saatlerce kımıldamadan yerde kalıyor, Eşref bey korkuya kapılıyor, yavaşça Akif’in yanına gidiyor, bakıyor ki nefes alıp veriyor, hiç dokunmadan geri çekiliyor. Birkaç saat sonra Akif yerinden kalkıyor, abdest tazeliyor ve tekrar namaza duruyor, bakıyorlar ki Akif’in yüzünü yapıştırdığı kumlar gözyaşlarıyla ıslanmıştır.  Mehmet Akif, gece eline kalem ve kâğıt alarak zayıf bir lamba ışığı altında (Tren Garı’nın arkasında) “Çanakkale Şehitleri” şiirini yazıyor.

Akif, Çanakkale savaşını hiç görmemiştir, Çanakkale’ye hiç gitmemiş, gezmemiş, savaşın fotoğraflarını bile görmemiştir hatta hiçbir savaşa bizzat  katılmamıştır. Görmediği ve bilmediği bir savaşı binlerce kilometre ötede bir çölün ortasında nasıl tasavvur edebilmiş, gözünde canlandırmıştır. Baytarlık tahsili yapan bir kişi böyle bir destanı nasıl yazabilir, hangi edebiyat ve tarih tahsili yapan kişi böyle bir şiir yazabilir? İlahi bir ilham veya derin düşünce olmadan böyle bir şiir yazılamaz. Son yılların en büyük şairlerinden biri olan rahmetli Bahtiyar VAHAPZADE,” İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitleri şiiri normal olarak insan eliyle yazılamaz. Bunlar başka kuvvetlerin ve gizli bir ilhamın vasıtasıyla Mehmet Akif’e yazdırılmıştır, ben yüzden fazla ülkenin Bağımsızlık Marşını inceledim, güfte ve bestesini araştırdım, hiç birini Türkiye’nin İstiklal Marşı kadar etkili görmedim” diyor. Bu şiirleri ve Safahat’ı yazabilmek için insanüstü yeteneklere sahip olmak gerektiğine inanmaktayım.  “ Ey şehîd oğlu şehîd isteme benden makber/ Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber.”  

3-     Mehmet Akif ERSOY sevinçli zafer haberini tren garında inzivada iken almış ve oracıkta “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE” şiirini yazmıştır...

 

HZ. PEYGAMBERİMİZ SALLELLÂH-Ü 'ALEYH-İ VE SELLEM'İN SU MÛCİZESİ

 

4-Allâh Rasûlü Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) Bedir Muharebesi’ne giderken toplanan bütün askerlere bir kırbadan su içirmiş ve

 

MÜBÂREK PARMAKLARINDAN SU FIŞKIRMA MUCİZESİ BURADA GERÇEKLEŞMİŞTİR.
 
 
 
MESCİD-İ SÜKYÂ
 
Medîne'nin batısında Vebere harresinde bir kuyunun yanında inşa edilmiştir.
 
Daha sonra buradaki kuyunun hemen kuzeyinde büyük ihtimalle Ömer b. Abdülaziz tarafından bir mescid yaptırılmıştı. Bugün Medîne tren istasyonu dahilinde güneydoğu tarafında yer alan SÜKYÂ Mescidi, 13 x 5 m. ölçülerinde ve ortadaki büyük olmak üzere üç kubbeli Osmanlı tarzı küçük bir mescid olarak ayaktadır.
 
Amberiye’de bulunan tren istasyonun içerisinde üç kubbeli küçük bir mesciddir. Alanı 65 m² dir. Bu yere SÜKYÂ mahallesi Saadın yeri denir. Bundan dolayı da bu Mescide “SÜKYÂ Mescidi” denmiştir.
 
Günümüzde Medîne-i Münevvere Tren İstasyonu içerisinde kalan Sükyâ Mescidi, 13 x 5 m. Ölçülerinde ve ortadaki büyük olmak üzere üç kubbeli Osmanlı tarzıküçük bir mescid olarak ayaktadır.    
وعن عائشة رَضِيَ اللّٰهُ عَنْها قالت: ...  قَالَتْ: فَأَخَبَرْتُ رَسُولَ اللّٰهِ بِذٰلِكَ. فَقَالَ: اللّٰهُمَّ حَبِّبْ إلَيْنَا الْمَد۪ينَةَ كَحُبِّنَا مَكَّةَ أَوْ أَشَدَّ. اللّٰهُمَّ وَصَحِّحْهَا وَبَارِكْ لَنَا ف۪ي مُدِّهَا وَصَاعِهَا، وَانْقُلْ حُمَّاهَا، وَاجْعَلْهَا بِالْجُحْفَىِّ." أخرجه الثثة.
Hz. ‘Âişe (r.'anhâ) anlatıyor: … Hz. ‘Âişe der ki: --- “(Ben gidip, bunlardaki Mekke hasretini) Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) 'a haber verdim. O, şöyle dua buyurdu: --- “Allâhım bize Medîne'yi sevdir. Tıpkı Mekke'yi sevdiğimiz gibi, hatta fazlasıyla! Allâhım onun havasını sıhhatli kıl. Onun müd-dünü, sâ’-ını hakkımızda mübârek eyle. Onun hummâ-sını al, Cuhfe’ye koy!”[1]
عن أنس رَضِيَ اللّٰهُ عَنْه قَالَ: حَرَّمَ رَسُولُ اللّٰهِ الْمَد۪ينَةَ مَا بَيْنَ كَذَا الى كَذَا. فَمَنْ أَحْدَثَ فِيهَا حَدَثًا فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَع۪ينَ. َ يَقْبَلُ اللّٰهُ مِنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ صَرْفًا وَلَاعَدْلًا." أخرجه الشيخان.
Hz. Enes (r.’a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm): “Medîne'yi şu-şu yer arasında kalan kısımlarıyla haram ilan etti. --- “Kim bu haramı ihlâl edecek bir davranışta bulunursa, Allâh'ın meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Allâh Kıyamet günü o kimseden ne farz ne nafile (hiçbir hayır) kabul etmesin” (buyurdu).”[2]
وفي روايةٍ لهما: أَنَّهُ أَقْبَلَ حَتّى بَدَا لَهُ أحُدٌ. فقَالَ: هٰذَا جَبَلٌ يُحِبُّنَا وَنُحِبُّهُ. فَلَمَّا أشْرَفَ عَلى الْمَدِينَةِ قَالَ: اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أُحَرِّمُ مَا بَيْنَ جَبَلَيْهَا مِثْلَ مَا حَرِّمَ إبْرَاه۪يمُ مَكَّةَ. اَللّٰهُمَّ بَارِكْ لَهُمْ في مُدِّهِمْ وَصَاعِهِمْ." الْحَدَثُ" ا‘مْرُ الْحَادثُ الْمنكر الّذى ليس بمعتاد و معروفٍ في السّنة.
Yine Sahîhayn'in bir rivayetinde anlatıldığına göre, Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) (Medîne'nin dışına doğru) yürüdü. Önünde Uhud görünmüştü: --- “Bu dağ var ya, o bizi çok seviyor, bizde onu seviyoruz” buyurdular. Medîne'ye yönelince de: “Ey Allâhım! Hz. İbrahim Mekke'yi haram kıldığı gibi, ben de –Medîne’yi- iki dağı arasıyla haram kılıyorum. Allâhım, (Medîne halkını) müdd ve sa’ larınla mübârek kıl” buyurdular."[3]
 
Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) Bedir Harbi’ne giderken, Hazreç mevkiinde Ashâbına su verdiği yerde inşâ edilmiştir. Rasûl-i Ekrem sallehlâh-ü ‘aleyh-i ve sellem Bedir Gazvesi için yola çıktığında bu kuyunun yanında bir süre konaklamıştır.
 
Ve yine meşhur Ehl-i Medîne için olan duasını burada yapmıştır. Bu duada Ehl-i Medîne için bereketle dua etmiş ve Medîne-i Münevvere yi Mekke gibi harem ilan etmiştir.
 
Günümüzde Medîne-i Münevvere Tren İstasyonu içerisinde kalan Sükyâ Mescidi’nde, Allâh Rasûlü (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- “Mekke-i Mükerreme’nin Hz. İbrâhîm (‘aleyhi’s-selâm)’a bereketli kılındığı gibi, Medîne’nin de kendi Ashâbına mübârek kılınması için” duâda bulunmuş, Rabbinden: --- “Medîne’yi de Mekke’yi sevdirdiği gibi sevdirmesini” dilemiştir.
SÜKYÂ sulamak anlamına gelmektedir. Oraya toplanan askerlere bir kırbadan su içirmiş ve MÜBÂREK PARMAKLARINDAN SU FIŞKIRMA MUCİZESİ BURADA GERÇEKLEŞMİŞTİR.
Allâh Rasûlü Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) Bedir Muharebesi’ne giderken burada orduyu denetlemiş, küçük gördüğü sahâbîlerin çocuklarını geri çevirmiş ve burada bulunan SÜKYÂ kuyusundan abdest alıp su içmiştir.
Hz Ömerin de Hz. Abbas’ın elini tutarak onun yüzüsuyuna yağmur duasına çıkma hadisesi burada olmuştur.
 
 
 
 
 



[1] Buhâri, Fezailu'l-Medîne 11, Menakıbu'l-Ensâr 46, Mardâ 8, 22, 43; Müslim, Hacc 480, (1376); Muvatta, Câmi' 14, (2, 890, 891).] Kütüb-i Sitte, 13/185.
[2] Buhârî, Fezailu'l-Medîne 1, İ'tisâm 6; Müslim, Hacc 462, 463, 464, (1365, 1366, 1367). Kütüb-i Sitte, 13/176.
[3] Buhârî, Fezâilu'l-Medîne 6; Müslim, Hacc 462, (1365). Kütüb-i Sitte, 13/176-177.
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder