9 Aralık 2014 Salı

ALLÂH’Ü TE’ÂLÂ’NIN 14 (ONDÖRT) SIFATI VARDIR.


ALLÂH’Ü TE’ÂLÂ’NIN 14 (ONDÖRT) SIFATI VARDIR.

 

A-         6 (ALTI) TÂNESİ “ZÂTΔ SIFATLARI…

--- ZÂTÎ SIFATLAR: Sâdece Allâh’ü Te’âlâ’nın zâtına mahsûs olan ve yaratıklarından herhangi birine verilmesi câiz ve mümkün olmayan sıfatlardır.

 

B-         8 (SEKİZ) TÂNESİ “SÜBÛTΔ SIFATLARIDIR…

--- SÜBÛTÎ SIFATLAR: Allâh’ü Te’âlâ’yı Müsbet (Olumlu) İfâdelerle Tanıtan Sıfatlardır.

§ Her Müslümanın, Allâh’ın bütün kemâl sıfatlarına sahip, noksan sıfatların hepsinden de uzak olduğuna inanması farzdır.


1-           VÜCÛD: Allâh-ü Te’âlâ vâr olması demektir. Vücûd’un zıddı olan ‘Adem’ (=yok olma) allâh-ü Te’âlâ hakkında muhaldir.

 

2-           KIDEM: Allâh-ü Te’âlâ’nın varlığının evveli (başlangıcı) olmaması demektir. Kıdem’in zıddı olan hudûs (sonradan olma, belli bir zamanda yaratılma) Allâh-ü Te’âlâ hakkında muhaldir.

 

3-           BEKÂ: Allâh-ü Te’âlâ’nın varlığının sonunun olmaması demektir. Bekâ’nın zıddı Fenâ, yani, bir sonu olmaktır. Bu ise, Allâh-ü Te’âlâ hakkında muhaldir.

 

4-           VAHDANİYET: Allâh-ü Te’âlâ bir olması demektir.

 

5-           MUHÂFELETÜN LİL-HAVÂDİS: Allâh’ü Te’âlâ’nın, sonradan olanlara yani yarattığı bütün varlıkların hiç birine benzememesi demektir.

 

Peygamber Efendimiz (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) de: “Her ne ki senin aklına geliyor, işte Allâh-ü Te’âlâ onun gayrısıdır.” Buyurmuştur.

 

6-           KIYAM Bİ-NEFSİHÎ: Allâh-ü Te’âlâ’nın vücûdu, zâtının gereğidir ve varlığı için hiçbir şeye muhtaç olmaması demektir.



 

2-           İLİM: Allâh-ü Te’âlâ’nın her şey’i bilmesi demektir.

 

3-           SEMİ’: Allâh’ü Te’âlâ’nın her şeyi işitmesi demektir.

 

4-           BASAR: Allâh’ü Te’âlâ’nın her şeyi görmesi demektir.

 

5-           İRÂDE: Allâh’ü Te’âlâ’nın bir şeyin olmasını dilemesi demektir. Allâh -ü Te’âlâ’nın dilediği olur.

 

6-           KUDRET: Allâh’ü Te’âlâ’nın her şeye gücünün yetmesi demektir.

 

7-           KELÂM: Allâh’ü Te’âlâ’nın konuşması demektir.

 

8-           TEKVÎN: Îcâd ve yaratma demektir. Tekvin’i mâdum (yok) olan bir şey’i yokluktan çıkarmak, vücûda getirmektir.

 

         Bütün bu sıfatlar mahlûkâtın duyup işitmesi gibi değildir. Çünkü Allâh-ü Te’âlâ’nın göze, görülecek maddelere, sese, ağza, kulağa, harflere zamâna, mekâna vs. gibi hiçbir şeye ihtiyâcı olmadan duyar, işitir, görür ve konuşur.

 

“Sen doğarken ağlıyordun herkes gülüyordu, ömründe sen öyle yaşaki! Öldüğünde herkes ağlasın sen gül kabrinde...”

 

Allâh-ü Teâlâ cümlemize îmânla ölmeyi nasîb etsin. (Âmîn!)

 

 
Yadında mı doğduğun zamanlar?
Sen ağlar idin gülerdi âlem;
Bir öyle ömür geçir ki olsun
Mevtin sana hande halka matem.
ياد دارى كه وقت آمدنت
همه خندان شدند تو گريان
آبچنان زى كه وقت رفتن تو
همه گريان شودن تو خندان
“Fikr et ey dil ki doğduğun vaktin
Halk handân idi ve sen giryân
Ana sa’y et ki öldüğün vaktin
Halk giryân ola ve sen handân”
اكر پند خردمندان ز جان و دل نياموزى
جهان آن پند بتلخى بياموزد ترا روزى
از سادي شرازي
Eğer pend-i hıred-mendân zi cân u dil neyâmûzî,
Cihân ân pend be-telhî beyâmûzed turâ rûzî.
Eğer akıl sâhiplerinin öğütlerini cân-u gönülden dinlemezsen,
Cihân, o öğüdü sana bir gün acıyla öğretir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder