5 Aralık 2014 Cuma

"مَنْ أَحَبَّ لِقَآءَ اللّٰهِ أَحَبَّ اللّٰهُ لِقَآءَهُ، وَمَنْ كَرِهَ لِقَآءَ اللّٰهِ كَرِهَ اللّٰهُ لِقَآءَهُ" HER KİM ALLÂH’A KAVUŞUP GÖRMEYİ ARZU EDER SEVERSE, ALLÂH DA ONA KAVUŞUP GÖRMEYİ SEVER

HER KİM ALLÂH’A KAVUŞUP GÖRMEYİ ARZU EDER SEVERSE, ALLÂH DA ONA KAVUŞUP GÖRMEYİ SEVER



HER KİM ALLÂH’A KAVUŞUP GÖRMEYİ ARZU EDER SEVERSE, ALLÂH DA ONA KAVUŞUP GÖRMEYİ SEVER
٦٥٠٧--- حَدَّثَنَا حَجَّاجٌ، حَدَّثَنَا هَمَّامٌ، حَدَّثَنَا قَتَادَةُ، عَنْ أَنَسٍ، عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ، عَنِ النَّبِيّ قَالَ: "مَنْ أَحَبَّ لِقَآءَ اللّٰهِ أَحَبَّ اللّٰهُ لِقَآءَهُ، وَمَنْ كَرِهَ لِقَآءَ اللّٰهِ كَرِهَ اللّٰهُ لِقَآءَهُ" قَالَتْ عَآئِشَةُ أَوْ بَعْضُ أَزْوَاجِهِ: إِنَّا لَنَكْرَهُ المَوْتَ، قَالَ: "لَيْسَ ذٰاكِ، وَلٰكِنَّ الْمُؤْمِنَ إِذَا حَضَرَهُ المَوْتُ بُشِّرَ بِرِضْوَانِ اللّٰهِ وَكَرَامَتِهِ، فَلَيْسَ شَيْءٌ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا أَمَامَهُ، فَأَحَبَّ لِقَآءَ اللّٰهِ وَأَحَبَّ اللّٰهُ لِقَآءَهُ، وَإِنَّ الكَافِرَ إِذَا حُضِرَ بُشِّرَ بِعَذَابِ اللّٰهِ وَعُقُوبَتِه، فَلَيْسَ شَيْءٌ أَكْرَهَ إِلَيْهِ مِمَّا أَمَامَهُ، كَرِهَ لِقَآءَ اللّٰهِ وَكَرِهَ اللّٰهُ لِقَآءَهُ."[1]
6507 --- ... Bize Katâde, Enes İbn-ü Mâlik’ten; o da Ubâde İbnü’s- Sâmit (r.a.)’ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur:

 —  “Her kim Allâh’a kavuşup görmeyi arzu eder severse, Allâh da ona kavuşup görmeyi sever. Her kim de Allâh’a kavuşmaktan hoş­lanmazsa, Allâh da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.”

Âişe yâhud Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in kadınlarından biri: (Yâ Rasûlellâh!) Bizler ölümden elbette hoşlanmayız! dedi­ler. Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) kadınlara: --- “Ölüm sizin bildiğiniz gibi değil, lâkin bu şöyledir: Mü’mine ölüm hâli gelince, Allâh’ın o kuldan hoşnûdluğu, Allâh’ın ikrâm ve ihsânı ile müjdelenir. Bu müjde üzerine artık mü’mine (ölüm gibi) kendisini karşılayacak hâllerden daha sevimli bir şey olamaz. O anda mü’min Allâh’a kavuşmayı arzu edip ister, Allâh da mü’min kuluna kavuşmayı sever. Fakat kâfir öyle değildir: Ona ölüm hâli hazır olduğunda, Allâh’ın azâbı ve ukûbeti müjdelenir. O anda kâfire, önün­deki ölüm gibi hâllerden daha çirkin bir hâl olamaz. Bu sûretle kâfir, Allâh’a kavuşmayı fenâ görür, Allâh da onunla buluşmayı çirkin gö­rür.”[2]

1066- Ubâde b. Sâmit (r.'a.)’den rivâyete göre, Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: --- “Kim Allâh’a kavuşmayı sever ve isterse Allah’ta o kimseye kavuşmayı sever. Kim de Allah’la beraber olmaktan hoşlanmazsa Allah’ta o kimseyle buluşmak istemez.” (Buhârî, Rikâk: 41; Müslim, Zikir ve Duâ: 5)

Tirmîzî: Bu konuda Ebû Musa, Ebû Hüreyre ve 'Âişe (r.'anhâ)’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ubâde b. Sâmit hadisi hasen sahihtir.

1067- 'Âişe (r.'anhâ)’dan rivâyete göre, Rasûlüllâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu bize aktarmıştır: --- “Kim Allâh’a kavuşmayı arzu ederse Allah’ta o kimseyle buluşmayı sever. Kim de Allah’la beraber olmaktan hoşlanmazsa Allah’ta o kimseyle beraber olmayı sevmez.” 

'Âişe (r.'anhâ) dedi ki: “Ey Allâh’ın Rasûlü hepimiz ölümden hoşlanmayız.” Bunun üzerine şöyle buyurdular: O anlamda değil Mü’min son nefesinde ve her anında Allâh’ın rahmeti rızası ve Cenneti ile müjdelendiğinde Allâh’a kavuşmayı arzu eder. Allah’ta o kimseyle bir araya gelmeyi arzu eder. Kafir ise hayatında ve ölüm anında Allâh’ın gazâbı ve azâbıyla müjdelenince Allâh’a kavuşmayı istemez. Allah’ta onunla birlikte olmaktan hoşlanmaz. (Müslim, Dua ve Zikir: 5; Nesâî, Cenaiz: 10)


Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. 

“LİKAULLAH” ALLÂH’LA KARŞILAŞMAK VE RIZASINI KAZANMAK

Lika; bir kimse, bir nesne veyâ bir hadîse ile karşı karşıya kalmak, arzulayıp aradığı veyâ korkup kaçındığı bir şeyle karşılaşıp yüz yüze bulunmak, şuurlu olarak veyâ şartların zorlamasıyla buluşup karışmak ve yine, bir şeyi bir şeyin üzerine atmak, bırakmak manasındadır.
Kur’an’ı Kerim’de “El-Lika” ve türevleri yaklaşık 146 yerde geçip tekrarlanır. Fiil olarak dördüncü babdan, “Yelkahü-Lekiyehü”; mastarı ise “Likaün-Lükiyyün” şeklinde kullanılır. “Lika= Kavuşma” kavramı, hem beş duyu vasıtasıyla ve maddi olarak buluşup karşılaşmayı, hem de marifet ve hikmet yoluyla manevi-ruhani olarak matlubuna ulaşmayı anlatır.
“Andolsun, siz (düşman önünde) ölümle karşılaşmadan önce (hani) Onu temenni ediyor Ve kahramanlık taslıyordunuz)?” (Al-i İmran:114) âyeti böyle bir buluşmayı aktarır.
Bizim özellikle üzerinde duracağımız Likaullah-Allâh’a mülaki olmak, Rabbının rızasına ve huzuruna kavuşmayı arzulamaktır. Mü’minler buna îmân ederek, gayret ve istikamet göstererek, hasret ve hürmetle o anı bekleyerek, Allâh’a kavuşmayı arzulamakta ve amaçlamaktadır.
“Ey insan, sen gerçekten, hiç durmaksızın Rabbine (Onun va’dine, müjdesine ve ru’iyetine) doğru çabalayıp durmaktasın; sonunda Ona varıp kavuşacaksın (mülaki olacaksın)” (İnşikak: 6) âyeti bunu anlatmaktadır.
“…Bizimle karşılaşmayı (Allâh’a mülaki olmayı) ummayan ve hoşlanmayan kimseler ise (Allâh’ın hükümlerinden ve kulluk yükümlülüklerinden kaçmak için) “Bundan başka bir Kur’an getir veyâ bunun (bazı bölümlerini) değiştir!” derler” (Yunus: 15) âyeti ise Müslüman geçinen münâfıkların ve inkârcıların durumunu haber buyurmaktadır.
“Allâh, “Yevmet-telak-buluşma ve hak ettiğine kavuşma günü ile (insanları) uyarıp hatırlatmak için, kendi emrinden olan ruhu (vahyi, cebraili ve vicdani ilham hissini) kullarından dilediğine indirir” (Mü’min: 15) âyetinde, kıyamet ve mahşer saati için “Kavuşma-buluşma günü” tabiri kullanılmaktadır. Bu herkesin kendi amelleriyle (tıynet, zihniyet ve hareketiyle) karşılaşacağını vurgulamaktadır.
“Öyleyse sen onları (en dayanılmaz azapla) çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak.  O gün, ne hileli-düzenleri kendilerine herhangi bir şeyle yarar sağlayacak, ne yardım görecekler” (Tur: 45-46) âyetleri, kâfirlerin ve zalimlerin, istemeseler de mutlaka hesaba ve Mahkeme-i Kübra’ya kavuşacaklarını beyan buyurmaktadır.
“Başlangıç noktasına ve zuhurat makamına geri dönmek” anlamındaki “reca-rücu” kelimeleri de Allâh’a kavuşmayı anlatan kavramlardır.
“İlellahi merciuküm- Hepinizin dönüşü Allâh’adır” (Maide: 48)
“Biz Allâh içiniz (Ona aitiz) ve şüphesiz Ona dönücüleriz” (Bakara: 156) âyetleri bu anlamdadır.
Çokça sevip önemsediği, derin bir hürmet ve rağbet beslediği devlet başkanı veyâ mürşidi kâmil olan üstadı tarafından, eğitilmek ve imtihan edilmek üzere, uzak bir diyara gönderilen, oradaki görevleri ve sorumlulukları, emirleri ve yasakları kendisine bildirilen, 24 saati hassas kameralarla izlenen ve belirli bir müddet sonra Onun huzuruna döneceğini bilen akıllı inançlı ve vicdanlı bir insan hangi duygu ve duyarlılıkları, hangi kuşku ve korkuları taşırsa, Allâh’a kavuşacak kimselerin de en azından aynı hürmet ve haşyeti, aynı dikkat ve riâyeti, aynı muhabbet ve hasreti duyması lazımdır! Bu şuur ve huzura erenlerin, ölümü ve kabri bir canavar ağzı değil bir vuslat kapısı gördükleri saptanmıştır.
HÛDA’NIN ÇOK NEBÎSİ VAR
RESÛL-İ EKREM’İ BAŞKA
ŞERÎAT BÂBI İÇİNDE
İMÂM-I A’ZÂM’I BAŞKA
DİYÂNET DE BU YOL ÇÂRDIR
İMÂM-I MÂLİK’İ DARDIR
CİHÂNDA ÇOK SULAR VARDIR
MEKKE’NİN ZEMZEM’İ BAŞKA
LEZZETİNDE MEĞER BAL VAR
ARADA KIL İLE KAL VAR
HER ÇİÇEKTE BİR AHVÂL VAR
LÂLENİN ŞEBNEMİ BAŞKA
ANDELİBİ EDER MAHNÛN
KILIP NÂL(E) OLUR MECNÛN
HER EFLÂTUN VERİR MÂCÛN
LOKMAN’IN MERHEMİ BAŞKA
HER BİR KÂTİP YAZAR AMMA
HER BİR ÂŞIK DÜZER AMMA
HER SEFÎNE YÜZER AMMA
NUH YAPTIĞI GEMİ BAŞKA
EY İRŞÂDÎ YOK İRFÂNIN[3]
CEFÂSI[4] ÇOK NERÎMÂNIN[5]
SADÂRETTE[6] SÜLEYMAN’IN
GEDÂYA[7] ERHEMİ BAŞKA[8]




[1] اسم الكتاب: صحيح البخاري، المسمي الجامع الصحيح المسند من حديث رسول الله وسننه وأيامه، المؤلف: للإمام حافظ أبي عبدالله محمد بن إسماعيل بن إبراهيم بن المغيرة الجعفي البخاريّ رحمة الله تعالي، ١٩٤ – ٢٥٦ هـ، تحقيق، إعتني به: أبو عبدالله عبد السلام بن محمد بن عمر علوسي،  الناشر: مكتبة الرشد، المملكة العربية السعدية-الرياض،الطبعة: طبعة الثانية، ١٤٢٧ ه-٢٠٠٦ م. كتاب الرقاق (٨١)، باب: من أحب لقاء الله أحب الله لقاءه، (٤١/٤١)، طرف الحديث: رقم الحديث: ٦٥٠٧، ص:٩٠١؛ ش أخرجه مسلم في الذكر والدعاء والتوبة باب من أحب لقاء الله أحب الله لقاءه رقم، ٢٦٨٣ – ٢٦٨٤، (ليس ذاك) أي ليس المراد بلقاء الله تعالى الموت لأن الموت يكرهه كل إنسان بطبعه. (حضر) حضره النزع للموت؛ اخْتَصَرَهُ أَبُو دَاوُدَ، وَعَمْرٌو، عَنْ شُعْبَةَ، وَقَالَ سَع۪يدٌ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ زُرَارَةَ، عَنْ سَعْدٍ، عَنْ عَآئِشَةَ، عَنِ النَّبِيِّ .
[2] [2] el-BUHÂRÎ, Li’l-İmâm El-hâfız Ebî ‘Abdillâh Muhammed bin İsmâ’îl b. İbrâhîm b. el-Muğîrati el-Cü’fiyy, -Rahımehüllâh-i Te’âlâ-, (h. 194-256), Sahîhu’l-Buhârî (el-Müsemmâ) el-Câmi’us-Sahîhu’l-Müsned-i min Hadîs Rasûlillâh-i (s.a.v.) ve Süneni-hî ve Eyyâmi-hî, thk., Ebû ‘Abdillâh ‘Abdü’s-Selâm b. Muhammed b. Ömer ‘Alûsî, Mektebetü’r-Rüşd, İkinci Baskı, Riyat/Su’udî, 1427/2006. Kitâbü’l-Rikâk (81), Bâb-ü Men Ehabbe Likâillâh-i Ehabbellâh-ü Likâehû=Allâh’a kavuşmayı arzu eden kimseye Allâh da kavuşmasını sever, (41/41), Hadîs No:6507, (s.901).Bu hadîsi Ebû Dâvûd Süleymân et-Tayâlisî ile Amr İbn-ü Merzûk, Şu’be’den kısaltarak rivâyet ettiler. Saîd İbn-i Ebî Arûbe, Katâde’den; o da Zurâre İbn-i Ebî Evfâ’dan; o da Sa’d İbn-i Hişâm’dan; o da Âişe (r.’anhâ)’den; o da Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’den olmak üzere söyledi. Hattâbî şöyle dedi: Allâh’a kavuşmak birkaç vech üzeredir. Bunlardan biri “Allâh’ın huzuruna çıkmayı yalan sayanlar, gerçek en büyük ziyana uğramışlar­dır...” (en-En’âm: 31; Yûnus: 45) kavimdeki gibi, öldükten sonra dirilmek ma’nâsınadır. Biri de “Kim Allâh’a kavuşmayı umarsa, şüphe yok ki, Allâh’ın ta’yîn ettiği o vakit, herhalde gelecektir..." (el-Ankebût: 5) kavlindeki gibi, ölüm ma’nâsınadır. İbnu’1-Esîr, en-Nihâye’de: Burada Allâh’a kavuşmaktan murâd, âhiret yurduna dönmek ve Allâh katındakileri istemektir; bununla garaz ölmek değildir, çünkü ölümden herkes hoşlanmaz... Demiştir (Aynî).
[3] İrfân: Bilmek, Anlayış, Tecrübe Ve Zekâdan İleri Gelen Zihnî Kemâl.
[4] Cefâ: Eziyet. Sıkıntı. Zulüm. Bir Şey Yerinde Durmayıp Bir Tarafa Ayrılmak.
[5] Nerîmân: Pehlivan, Yiğit, Kahraman.
[6] Sadâret: Vezirlik, Başvezirlik. Osmanlı Devleti Zamanında Başvekillik Makâmına Verilen İsim. Öne Geçme.
[7] Gedâ: Fakir. Kimsesiz. Dilenci.
[8] İrşadi Bayburdi Beyitleri


 







[1] اسم الكتاب: صحيح البخاري، المسمي الجامع الصحيح المسند من حديث رسول الله وسننه وأيامه، المؤلف: للإمام حافظ أبي عبدالله محمد بن إسماعيل بن إبراهيم بن المغيرة الجعفي البخاريّ رحمة الله تعالي، ١٩٤ – ٢٥٦ هـ، تحقيق، إعتني به: أبو عبدالله عبد السلام بن محمد بن عمر علوسي،  الناشر: مكتبة الرشد، المملكة العربية السعدية-الرياض،الطبعة: طبعة الثانية، ١٤٢٧ ه-٢٠٠٦ م. كتاب الرقاق (٨١)، باب: من أحب لقاء الله أحب الله لقاءه، (٤١/٤١)، طرف الحديث: رقم الحديث: ٦٥٠٧، ص:٩٠١؛ ش أخرجه مسلم في الذكر والدعاء والتوبة باب من أحب لقاء الله أحب الله لقاءه رقم، ٢٦٨٣ – ٢٦٨٤، (ليس ذاك) أي ليس المراد بلقاء الله تعالى الموت لأن الموت يكرهه كل إنسان بطبعه. (حضر) حضره النزع للموت؛ اخْتَصَرَهُ أَبُو دَاوُدَ، وَعَمْرٌو، عَنْ شُعْبَةَ، وَقَالَ سَع۪يدٌ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ زُرَارَةَ، عَنْ سَعْدٍ، عَنْ عَآئِشَةَ، عَنِ النَّبِيِّ .
[2] el-BUHÂRÎ, Li’l-İmâm El-hâfız Ebî ‘Abdillâh Muhammed bin İsmâ’îl b. İbrâhîm b. el-Muğîrati el-Cü‘fiyy, -Rahımehüllâh-i Te’âlâ-, (h. 194-256), Sahîhu’l-Buhârî (el-Müsemmâ) el-Câmi’us-Sahîhu’l-Müsned-i min Hadîs Rasûlillâh-i (s.a.v.) ve Süneni-hî ve Eyyâmi-hî, thk., Ebû ‘Abdillâh ‘Abdü’s-Selâm b. Muhammed b. Ömer ‘Alûsî, Mektebetü’r-Rüşd, İkinci Baskı, Riyat/Su‘udî, 1427/2006. Kitâbü’l-Rikâk (81), Bâb-ü Men Ehabbe Likâillâh-i Ehabbellâh-ü Likâehû=Allâh'a kavuşmayı arzu eden kimseye Allâh da kavuşmasını sever, (41/41), Hadîs No:6507, (s.901).Bu hadîsi Ebû Dâvûd Süleymân et-Tayâlisî ile Amr İbn-ü Merzûk, Şu’be’den kısaltarak rivâyet ettiler. Saîd İbn-i Ebî Arûbe, Katâde’den; o da Zurâre İbn-i Ebî Evfâ’dan; o da Sa’d İbn-i Hişâm’dan; o da Âişe (r.’anhâ)’den; o da Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’den olmak üzere söyledi. Hattâbî şöyle dedi: Allâh’a kavuşmak birkaç vech üzeredir. Bunlardan biri “Allâh’ın huzuruna çıkmayı yalan sayanlar, gerçek en büyük ziyana uğramışlar­dır...” (en-En’âm: 31; Yûnus: 45) kavimdeki gibi, öldükten sonra dirilmek ma’nâsınadır. Biri de “Kim Allâh’a kavuşmayı umarsa, şüphe yok ki, Allâh’ın ta’yîn ettiği o vakit, herhalde gelecektir..." (el-Ankebût: 5) kavlindeki gibi, ölüm ma’nâsınadır. İbnu’1-Esîr, en-Nihâye’de: Burada Allâh’a kavuşmaktan murâd, âhiret yurduna dönmek ve Allâh katındakileri istemektir; bununla garaz ölmek değildir, çünkü ölümden herkes hoşlanmaz... Demiştir (Aynî).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder