1 Mayıs 2016 Pazar

KORKU DUÂSI --- HER ÇEŞİT KORKUYA KARŞI OKUNACAK DUÂLAR GECE KORKUSUNA KARŞI OKUNAN DUÂ


KORKU DUÂSI --- HER ÇEŞİT KORKUYA KARŞI OKUNACAK DUÂLAR GECE KORKUSUNA KARŞI OKUNAN DUÂ

﴿ ... وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا [سورة الكهف:١٨/١٨]

“ … İçin korku ile dolardı.”[1]

Bu Âyet-i Kerîme herkes için…

٨ ... وَقَذَفَ ف۪ى قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ ... ٧ [سورة الحشر:٥٩/٢]

O, yüreklerine korku düşürdü…”[2]

Bu Âyet-i Kerîme de, kitap ehlinden inkâr edenler içindir…

رقم الحديث: ٥١٠٨٣: (حديث مقطوع) أَخْبَرَنَا أَبُو الْقَاسِمِ عَلِيُّ بْنُ إِبْرَاه۪يمَ، أَنْبَأَنَا أَبُو الْحَسَنِ الْمُقْرِئُ، أَنْبَأَنَا أَبُو مُحَمَّدٍ الْمِصْرِيُّ، أَنْبَأَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَرْوَانَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللّٰهِ بْنُ مُسْلِمِ بْنِ قُتَيْبَةَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمٰنِ ابْنُ أَخِي الْاَصْمَعِيِّ، عَنْ عَبْدِ الْمُنْعِمِ، عَنْ أَب۪يهِ، عَنْ وَهْبِ بْنِ مُنَبِّهٍ، قَالَ: كَانَ دُعَآءُ ع۪يسَى الَّذ۪ي يَدْعُو بِه۪ لِلْمَرْضٰى وَالزَّمْنٰى وَالْعُمْيَانِ وَالْمَجَان۪ينِ:

"اَللّٰهُمَّ أَنْتَ إِلٰهُ مَنْ فِي السَّمَآءِ، وَإِلٰهُ مَنْ فِي الْاَرْضِ، لٰٓا إِلٰهَ ف۪يهِمَا غَيْرُك، وَأَنْتَ جَبَّارُ مَنْ فِي السَّمَآءِ، وَجَبَّارُ مَنْ فِي الْاَرْضِ، لَا جَبَّارَ ف۪يهِمَا غَيْرُكَ، وَأَنْتَ مَلِكُ مَنْ فِي السَّمَآءِ وَمَلِكُ مَنْ فِي الْاَرْضِ لَا مَلِكَ ف۪يهِمَا غَيْرُكَ، قُدْرَتُكَ فِي الْاَرْضِ كَقُدْرَتِكَ فِي السَّمَآءِ، وَسُلْطَانُكَ فِي الْاَرْضِ كَسُلْطَانِكَ فِي السَّمَآءِ، أَسْأَلُكَ بِاسْمِكَ الْكَر۪يمِ، وَوَجْهِكَ الْمُن۪يرِ، وَمُلْكِكَ الْقَد۪يمِ، إِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ."[3]

قَالَ وَهْبٌ: هٰذَا لِلْفَزِعِ وَالْمَجْنُونِ، يُقْرَأُ عَلَيْهِ وَيُكْتَبُ لَهُ وَيُسْقٰى مَآءَهُ ـ إِنْ شَآءَ اللّٰهُ.[4]

‘Îsâ (‘aleyhi’s-selâm)’ın hastalara, kötürümlere, körlere ve delilere -korkanlara- okuduğu duâ…

ANLAMI: “Ey Allâhım! Sen yerlerin ve göklerin (bunların içindekilerin) ilâhı’sın.[5] Yerde ve gökte Senden başka ilâh yoktur. Ey Allâhım! Sen yerlerin ve göklerin (bunların içindekilerin) Cebbâr’ısın.[6] Yerde ve gökte Senden başka Cebbâr yoktur. Ey Allâhım! Sen yerlerin ve göklerin (bunların içindekilerin) Melik’isin.[7] Yerde ve gökte Senden başka Melik yoktur. Senin yerdeki kudretin semâdaki kudretin gibidir. Yerdeki saltanatın semâdaki saltanatın gibidir. ‘İsm-i Kerim’in,[8] ‘Vech-i Münîr’in[9] ve ‘Mülk-i Kadîm’in[10] hürmetine senden istiyorum! Muhakkak ki senin her şeye gücün yeter.”[11]

--- Vehb (rahımehüllâh)’in rivâyetine göre: --- “Bu duâ delilere ve korkan kişilere okunulsa veyâ yazılıp suyu içirilse inşâallâh şifâ verir.”--- Buyurmaktadır.[12]

٣٣٧١- حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَب۪ي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا جَر۪يرٌ، عَنْ مَنْصُورٍ، عَنِ الْمِنْهَالِ، عَنْ سَع۪يدِ بْنِ جُبَيْرٍ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا، قَالَ: كَانَ النَّبِيُّ يُعَوِّذُ الْحَسَنَ وَالْحُسَيْنَ، وَيَقُولُ: "إِنَّ أَبَاكُمَا كَانَ يُعَوِّذُ بِهَا إِسْمَاع۪يلَ وَإِسْحَاقَ:

"أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّٓامَّةِ، مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَٓامَّةٍ، وَمِنْ كُلِّ عَيْنٍ لَٓامَّةٍ"[13]

3371--- … İbn-ü ‘Abbâs (r.’anhâ) şöyle demiştir: Peygamber=Nebî (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) Hasan ile Hüseyin’e şu duâyı okur ve:

 

--- (Büyük) babanız İbrâhîm de bu duâyı oğulları İsmâ’îl ile İshâk’a okuyup bununla onları Allâh’a sığındırırdı.” Buyurdu.

OKUNUŞU: “E’ûz-ü bi-kelimâtillâhi’t-tâmmet-i min külli şeytân-in ve hêmmet-in ve min külli ‘ayn-in lâmmet-in.”

ANLAMI: “Her nev’î şeytandan, her haşereden, dokunan her kötü gözden Allâh’ın tam olan (şifâ verici) kelimelerine sığınırım.”[14]

٣٨٩٣- حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ، حَدَّثَنَا حَمَّادٌ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ، عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ كَانَ يُعَلِّمُهُمْ مِنَ الْفَزَعِ كَلِمَاتٍ:

"أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّٓامَّةِ، مِنْ غَضَبِه۪ وَشَرِّ عِبَادِه۪، وَمِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِ وَأَنْ يَحْضُرُونِ."[15]

وَكَانَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ يُعَلِّمُهُنَّ مَنْ عَقَلَ مِنْ بَنِيهِ، وَمَنْ لَمْ يَعْقِلْ كَتَبَهُ فَأَعْلَقَهُ عَلَيْهِ.

3893--- ... (Şu’ayb b. Abdullâh b. Amr b. el-‘Âs’ın) dedesinden rivâyet olunduğuna göre; Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) kendilerine korkudan (kurtulma­ları için şu) sözleri öğretirmiş:

 

--- “Allâh’ın gazâbından, kullarının şerrinden, şeytanların vesvese­lerinden ve (onların) bana uğramalarından, Allâh’ın tam[16] olan kelime­lerine sığınırım.”

 

--- Râvî sözlerine devâm ederek dedi ki): --- “Abdullâh b. Amr (b. el-Âs), bu sözleri çocuklarından aklı eren kimselere öğretir, aklı ermeyenlere de yazıp üzerine asardı.”---[17]

مَنْ قَال: "بِسْمِ اللّٰهِ الَّذ۪ي لَا يَضُرُّ مَعَ اسْمِه۪ شَيْءٌ، فِي الْاَرْضِ، وَلَا فِي السَّمَآءِ، وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ."[18] ثَلَاثَ مَرَّاتٍ...  

Okunuşu: --- “Her kim (akşam-leyin) üç defâ: “Bismillâhi’l-lezî lâ yazur-ru mea’ ismihî şey-ün fi’l-erzı velâ fi’s-semâ-i ve hüve’s-semî’ul alîm”

 

Anlamı: (İsminin anılması) ile yerde ve gökte (bulunan belâ ve musîbet cinsinden) hiçbir şeyin zarar ver (e) mediği Allâh’ın ismi ile (korunuyorum). O (hem her sözü) işiticidir, hem de (her-şeyi) bilicidir.”[19]



[1] Kehf Sûresi, 18/18. ﴿ وَتَحْسَبُهُمْ اَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌۗ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَم۪ينِ وَذَاتَ الشِّمَالِۗ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَص۪يدِۜ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا [سورة الكهف:١٨/١٨] --- “Uykuda oldukları hâlde, sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmıştı. (Yatmakta idi.) Onları görseydin, mutlakâ onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.”
[2] Haşr Sûresi, 59/2.
[3] الكتاب: الدر المنثور، المؤلف: عبد الرحمن بن أبي بكر، جلال الدين السيوطي (المتوفى: ٩١١ هـ)، الناشر: دار الفكر - بيروت
عدد الأجزاء: ٨، باب:٤٩، ص:٢/٢١٥.
[4] الكتب: تاريخ دمشق لابن عساكر، ذكر من اسمه عُمَر ممن لا يعرف تسمية أبيه، ذكر من اسمه عِيسَى، عِيسَى ابْن مريم روح اللَّه وكلمته وعبده ورسوله .
[5] İlâh: Kendisine ibadet edilen, her şeyden çok sevilen, tazim ve tesbih edilen mutlak varlık. 
[6] Cebbâr: Allâh-ü Teâlâ’nın İsm-i Şerîf’i olup; “Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan; Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan...” anlamına gelmektedir.
[7] Melik: Allâh-ü Teâlâ’nın İsm-i Şerîf’i olup; Allâh-ü Teâlâ’nın, ne zâtında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyâcı yoktur. Bilâkis her şey zâtında, sıfatında, varlığında ve varlığının devâmında O’na muhtaçtır. Bütün kâinatın hakikî sâhibi, mutlak hükümdârıdır. “Bütün mahlûkâtın hakikî sâhibi ve mutlak hükümdârı...” anlamına gelmektedir.
[8] İsm-i Kerîm: Allâh-ü Teâlâ’nın kerîm (yüce, şerefli) ismi.
[9] Vech-i Münîr: Aydın yüz mânâsına gelip, müteşâbihattandır. Olduğu gibi teleffuzu uygundur.
[10] Mülk-i Kadîm: Saltanatının evveli yoktur. (Saltanatı kadîm olanın varlığının kadîm olması evlâdır.)
[11] Dürrü’l-Mensûr, Celâleddîn es-Süyûtî,  Bâb:49, s:2/215.
[12] Rûhu’l-Furkân, Siraç Kitabevi, İstanbul, 1993, 3/522. (Hz. Îsâ (‘aleyhi’s-selâm)’ın hastalara, kötürümlere, körlere ve delilere okuduğu duâ)
[13] صحيح البخاري، كتاب أحاديث الأنبيآء (٦٠)، باب (١٠/١١)، رقم الحديث:٣٣٧١، ص:٤٥٨.
[14] Sahîh-ı Buhârî, Kitâbü’l-Enbiyâ (‘aleyhimü’s-salât-ü ve's-selâm) = Peygamberlerin Haberleri Kitabı (60), Bâb: (10/11), Hadîs no:3371, s:458.
[15] سنن أبي داود، كتاب الطب (٢٢)، باب: كيف الرقى (١٩/١٩)، رقم الحديث:٣٨٩٣، ص:٧٢٦.
[16] “Tam olan kelimeler” sözünden maksat, içinde Allâh'ın zat, sıfat ve ef'âline noksanlık getirmeyen bilakis Allâh'ın zât, sıfat ve ef'âline muvâfık olan kelimelerdir ki bu kelimeler de Âyet-i Kerîmeler ve Hadîs-i Şerîflerde öğretilen duâlardır. Çünkü en-Nihâye yazarı İbnü'l-Esîr'in de dediği gibi, yüce Allâh'ın ve Rasûlü’nün öğrettiği duâlarda Allâh'ın şânına noksanlık getiren bir ifâde bulunması söz konusu olamaz.
[17] Ebû Dâvud, Kitâbü’t-Tıbb (22), Okuma İle Tedâvî Nasıl Olur? Bâbı (19/19), Hadîs no:3893, s:726.
[18] ٥٠٨٨- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ، حَدَّثَنَا أَبُو مَوْدُودٍ، عَمَّنْ سَمِعَ، أَبَانَ بْنَ عُثْمَانَ، يَقُولُ: سَمِعْتُ عُثْمَانَ يَعْنِي ابْنَ عَفَّانَ، يَقُولُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ يَقُولُ: "مَنْ قَال: "بِسْمِ اللَّهِ الَّذِي لَا يَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ، فِي الْأَرْضِ، وَلَا فِي السَّمَاءِ، وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ."[18] ثَلَاثَ مَرَّاتٍ، لَمْ تُصِبْهُ فَجْأَةُ بَلَاءٍ، حَتَّى يُصْبِحَ، وَمَنْ قَالَهَا حِينَ يُصْبِحُ ثَلَاثُ مَرَّاتٍ، لَمْ تُصِبْهُ فَجْأَةُ بَلَاءٍ حَتَّى يُمْسِيَ"، وَقَالَ: فَأَصَابَ أَبَانَ بْنَ عُثْمَانَ، الْفَالِجُ، فَجَعَلَ الرَّجُلُ الَّذِي سَمِعَ مِنْهُ الْحَدِيثَ يَنْظُرُ إِلَيْهِ، فَقَالَ لَهُ: "مَا لَكَ تَنْظُرُ إِلَيَّ؟ فَوَاللَّهِ مَا كَذَبْتُ عَلَى عُثْمَانَ وَلَا كَذَبَ عُثْمَانُ عَلَى النَّبِيِّ ، وَلَكِنَّ الْيَوْمَ الَّذِي أَصَابَنِي فِيهِ مَا أَصَابَنِي غَضِبْتُ فَنَسِيتُ أَنْ أَقُولَهَا." --- سنن أبي داود، كتاب الأدب (٣٥)، باب: ما يقول إذا أصبح (١٠٠-١٠١/١١٠)، رقم الحديث:٥٠٨٨، ص:٩٥٠.
[19] Ebû Dâvud, Kitâbü’l-Edeb (35), Kişi Sabahladığı Zaman Hangi Duayı Okur? Bâbı (100-101/110), Hadîs no:5088, s:950. --- 5088--- … Hz. Osmân b. ‘Affân, Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in şöyle buyururken işittiğini söylemiştir: --- “Her kim (akşam-leyin) üç defâ: “Bismillâhi’l-lezî lâ yazur-ru mea’ ismihî şey-ün fi’l-erzı velâ fi’s-semâ-i ve hüve’s-semî’ul alîm” = (İsminin anılması) ile yerde ve gökte (bulunan belâ ve musîbet cinsinden) hiçbir şeyin zarar ver (e) mediği Allâh’ın ismi ile (korunuyorum). O (hem her sözü işiticidir, hem de (her-şeyi) bilicidir.” Diyen kimseye (o gece) sabaha kadar ona ansızın bir musîbet gelmez. Kim de bu kelimeleri sabahleyin söylerse akşama kadar ona ansızın bir musîbet gelmez.” --- (Ebu Mevdud) dedi ki: (Bu hadisi rivâyet eden) Ebân b. Osmân’a (bu hadîsi rivâyet ettikten sonra) günlerden bir-gün (ansızın bir) felç geldi. Bunun üzerine hadîsi (ondan bana) rivâyet etmiş olan kimse (Muhammed b. Ka’b) Ebân’a bakmaya başladı. (Bunu gören Ebân): Niçin bana (böyle) bakıyorsun? Allah'a yemin olsun ki ben (Osman adına yalan bir söz uydurmadım. Osman da Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in adına yalan söz uydurmadı. Fakat bugün benim başıma gelenler geldi. (Çünkü ben) öfkelenmiştim de bu duâyı okumayı unutmuştum. (Tirmizî, Hadis no:3388; Sünen-i İbn-i Mâce, Hadis no:3869).
سنن أبي داود، كتاب الأدب (٣٥)، باب: ما يقول إذا أصبح (١٠٠-١٠١/١١٠)، رقم الحديث:٥٠٨٨، ص:٩٥٠.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder