KUDSİ HADÎS-İ ŞERÎF-TE RABB TE’ÂLÂ ŞÖYLE BUYURMUŞTUR:
وعن
أبي إدْرىسِ الْخَوْلاَنِى عَنْ أَب۪ي
ذَرٍّ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْه قال: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ ٦ فِيمَا
يَرْوِى عَنْ ربِّه۪ عَزَّ وَجَلَّ
أَنَّهُ قَالَ: يَا عِبَادِي إِنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلٰى نَفْسِي،
وَجَعلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّماً، فَلاَ تَظَالَمُوا. يَا عِبَادِي كُلُّكُمْ ضَآلٌّ
إِلاَّمَنْ هَدَيْتُهُ فَاسْتَهْدُونِي أَهْدِكُمْ. يَا عِبَادِى كُلُّكُمْ
جَائِعٌ اِلاَّ مَنْ أَطْعَمْتُهُ، فَاسْتَطْعِمُونِي أَطْعِمُكُمْ. يَا عِبَادِي
كُلُّكُمْ عَارٍ إِلاَّمَنْ كَسَوْتُهُ، فَاسْتَكْسُونِي أَكَسِكُمْ. يَا عِبَادِي
إِنَّكُمْ تُخْطِئُونَ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ، وَأَنَا أَغْفِرُ الذُّنُوبَ
جَمِيعاً فَاسْتَغْفِرُونِى أَغْفِرْ لَكُمْ. يَا عِبَادِى، إنَّكُمْ لَنْ
تَبْلُغُوا ضُرِّي فَتَضُرُّونِي. وَلَنْ تَبْلُغُوا نَفْعِي فَتَنْفَعُونِي. يَا
عِبَادِي، لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَاٰخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ كَانُوا
عَلٰى أَتْقِى قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ مَازَادَ ذٰلِكَ فِي مُلْكِي
شَيْئاً. يَا عِبَادِي لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَاٰخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ
وِجِنَّكُمْ كَانُوا عَلٰى أَفْجَرِ قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ مَا نَقَصَ ذٰلِكَ
مِنْ مُلْكِي شَيْئاً. يَا عِبَادِي، لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَاٰخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ قَامُوا فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ وَسَأَ
لُونِى، فَأَعْطَيْتُ كُلَّ إِنْسَانٍ مَسْأَ لَتَهُ، مَا نَقَصَ ذٰلِكَ مِمَّا عِنْدِي
إِلاَّ كَمَا يَنْقُصُ الْمِخْيَطُ إِذَا أُدْخِلَ فِي الْبَحْرِ. يَا عِبَادِي، إِنَّمَا
هِيَ أَعْمَالُكُمْ أُحْصِيهَا لَكُمْ، ثُمَّ أُوَفِّيَكُمْ إِيَّاهَا. فَمَنْ
وَجَدَ خَيْراً فَلْيَحْمَدَ اللّٰهَ وَمَنْ وَجَدَ غَيْرَ ذٰلِكَ فَلاَ
يَلُومَنَّ إِلاَّنَفْسَهُ.
أخرجه مسلم والترمذي .”الصَّعيدُ” وجه الأرض،
وقيل التراب وحده.و “الخيطُ” بكسر الميم الإبرة .
Ebû
İdrîs el-Havlânî, Ebû Zerr (r.a.)’den anlatıyor: “Resulullah (Aleyhi’s-salâtü
ve’s-selâm), azîz ve celîl olan Rabbinden naklen anlattığına göre,
“---
Ey kullarım! Benim yedirdiklerim hâriç, hepiniz açlarsınız. Öyleyse benden yiyecek
isteyin de size yiyecek vereyim!
“---
Ey kullarım! Benim giydirdiklerim hâriç hepiniz
çıplaklarsınız! Öyleyse benden giyinme taleb edin de sizleri giydireyim!
“---
Ey kullarım! Bana zarar verme mevkiine
ulaşamazsınız ki bana zarar veresiniz! Bana fayda sağlama mertebesine de
ulaşamazsınız ki bana menfaat sağlayasınız.
“---
Ey kullarım! Şâyet sizlerin öncekileri,
sonrakileri; insî olanları, cinnî olanları hepsi de sizden en muttakî bir insanın
kalbi üzere olsaydınız, bu benim mülkümde hiç bir şeyi zerre miktâr artırmazdı.
“---
Ey kullarım! Eğer sizin öncekileriniz ve
sonrakileriniz, insî olanlarınız, cinnî olanlarınız sizden en fâcir bir
kimsenin kalbi üzere olsaydınız, bu benim mülkümden zerre kadar bir eksiklik hâsıl
etmezdi.
“---
Ey kullarım! Bunlar sizin amelleriniz, onları
sizin için sayıyorum. Sonra bunların karşılığını size ödeyeceğim. Öyleyse
sizden kim bir hayırla karşılaşırsa Allâh’a hamd etsin. Kim de hayır değil de
başka bir şey bulursa, kendinden başka bir şeyi levm etmesin (kınamasın, başına
geleni kendinden bilsin).”[1]
[1]
Kütüb-i Sitte 15/169 (Müslim, Birr 55, (2577); Tirmizî, Kıyamet 49, (2497)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder