20 Temmuz 2011 Çarşamba

NAZAR=GÖZ DEĞMESİ

NAZAR=GÖZ DEĞMESİ

﴿وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ ﴿٥١﴾ وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ ﴿٥٢﴾ [سورة القلم:٦٨/٥١-٥٢]
KALEM SÛRE-İ CELÎLESİ’NİN 51-52. (ELLİBİR VE ELLİ İKİNCİ)  ÂYET-İ KERÎMELER’NİN,  MÂNÂSI
“Şüphesiz inkâr edenler Zikr’i (Kur’ân’ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) ‘Hiç şüphe yok o bir delidir’ diyorlar.” (51) “Hâlbuki o (Kur’ân), âlemler için ancak bir öğüttür.”(52)[1]

Nazar haktır, nitekim Rasûlüllâh (sallellâh-ü aleyh-i ve sellem) hadîs-i şeriflerinde:
 "إِنَّ الْعَيْنَ حَقٌّ وَاِنَّ الْعَيْنَ لَيُدْخِلُ الْجَمَلَ الْقِدْرَ، وَالرَّجُلَ الْقَبْرَ."
“Göz (nazar) haktır. Bir kem göz, bir nazar, deveyi kazana, insanı da mezara sokar.”
NAZAR’IN SÂBİT OLMASININ DELÎLİ
﴿ وَقَالَ يَا بَنِىَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ أَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ وَمَا اُغْن۪ى عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَىْءٍۜ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ ﴿٦٧﴾ وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ أَمَرَهُمْ أَبُوهُمْۜ مَاكَانَ يُغْن۪ى عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَىْءٍ إِلَّا حَاجَةً ف۪ى نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ وَإِنَّهُ لَذُوعِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟ [سورة يوسف:١٢/٦٧-٦٨]
“Sonra da, “Ey oğullarım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allâh’dan gelecek hiçbir şeyi sizden uzaklaştıramam. Huküm ancak Allâh’ındır. Ben O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnız O’na tevekkül etsinler” dedi.” (67) “Babalarının emrettiği şekilde (ayrı kapılardan) girdiklerinde (bile) bu, Allâh’dan gelecek hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildi. Sâdece Ya’kûb, içindeki bir dileği ortaya koymuş oldu. Şüphesiz o, biz kendisine öğrettiğimiz için bilgi sâhibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”(68)[2]

--- Hâfız İbn-i Kesîr, bu Âyet-i Kerîme’yi tefsîr ederken Selef İmâmları’ndan naklettiğine göre; Hz. Ya’kûb (aleyhi’s-selâm)’ın böyle davranmasının sebebi şu idi: Çünkü Hz. Ya’kûb (aleyhi’s-selâm), insanların, çocuklarına “NAZAR” etmelerinden korkuyordu.

NAZAR İÇİN BİR RİVÂYET


İmâm-ı Nevevî (rahımehüllâh) “el-Ezkâr” isimli eserinde şöyle zikreder; peygamberlerden biri (salevâtüllâh-i alâ nebiyyinâ ve aleyhim ecme’în) bir gün ümmetine toplu vaziyette sohbet etti.
Onların kalabalıklığı kendisinin hoşuna gidince bir saat içerisinde ümmetinden 70.000 (yetmişbin) kişi vefât etti. Hikmetinden Allâh-ü Te’âlâ’ya süâl edince, Rabbimiz:
--- “Sen ümmetine nazar ettin. (demek ki peygamberin ümmetine bile nazarı değiyor.) Eğer onlara baktığında onları koruma altına alsaydın helâk olmayacaklardı” diye vahyetti.
O peygamber: --- “Onları neyle koruma altına alacaktım?” diye sorunca, Allâh-ü Te’âlâ:
"حَصَّنْتُكُمْ بِاالْحَيِّ الْقَيُّوِمِ الَّذ۪ي لَايَمُوتُ أَبَدًا، وَدَفَعْتُ عَنْكُمُ السُّٓوءَ -بِأَلْفِ أَلْفِ- لَاحَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يمِ." حَصَّنْتُكُمْ بِلٰا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَلَاحَوْلَ وَلَاقُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ بِسْمِ اللّٰهِ الَّذ۪ي لَايَضُرُّ مَعَ اسْمِه۪ شَيْءٌ فِي الِاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَآءِ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ. حَصَّنْتُكُمْ بِكَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّٓامَّٓاتِ مِنْ شَرِّ مَاخَلَقَ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ.
“Eğer sen: ‘Ben sizi hiç ölmeyecek olan Hayy (diri) ve Kayyûm (ayakta) olan Allâh-ü Teâlâ’yı size siper kıldım. ‘Aliyy ve ‘Azîm olan Allâh-ü Te’âlâ’nın yardımı olmadan hiçbir güç ve kuvvet yoktur, zikriyle de sizden bütün kötülükleri savuşturdum’ diyerek ümmetini Allâh-ü Te’âlâ’ya sığındırsaydın onlara bir şey olmazdı”[3] buyurdu.
ü  Bu sözle yâni;"لَاحَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يمِ."  Lâ Havle Ve Lâ Kuvvete İllâ Billâh’il-Aliyyi’l-Azîm = “Günâha karşı korunmak ve ibâdet yapmak için gerekli kuvvet ancak Allâh-ü Teâlâ’dandır.” bütün kötülükleri binlerce kez sizden def’ ettim.
ü  Bu sözü yâni; لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَلَاحَوْلَ وَلَاقُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ بِسْمِ اللّٰهِ الَّذ۪ي لَايَضُرُّ مَعَ اسْمِه۪ شَيْءٌ فِي الِاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَآءِ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ."  
“Lâ ilâhe İllellâh-ü Ve Lâ Kuvvete İllâ Billâh’i, Bismillâh-illezî Lâ Yedurru Me’a-smihî Şeyün Fil Erzı Velâ Fi’s-Semâ-i Vehüve-s Semî’ul ‘Alîm=Yerde ve gökte O’nun ismiyle kimsenin zarar veremeyeceği Allâh’ın ismiyle, O hakkıyla işiten ve bilendir.” size siper kıldım.
ü  Hased edenin hasedinin şerrine ve bütün malûkâtın şerrine karşı Allâh-ü Teâlâ’nın hamd kelimelerini size siper kıldım.
Allâh-ü Te’âlâ hepinizi nazardan ve kem gözden muhâfaza eylesin.

NAZAR= GÖZ DEĞMESİ

عَنْ عَائِشَةَ؛ قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ للَّهِ صَلَّي اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اسْتَع۪يذُ بِاللّٰهِ. فَإِنَّ الْعَيْنَ حَقٌّ.
Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Rasûlüllâh aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "(Göz değmesinden) Allah'a sığının. Zira göz değmesi haktır."[4]
عن ابن عباس رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهما قال: قالَ رسولُ اللّٰهِ : العَيْنُ حَقٌّ، وَلَوْ كَانَ شَىْءٌ سَابِقٌ الْقَدَرَ سَبَقَتْهُ الْعَيْنُ، وَإذَا اسْتُغْسِلْتُمْ فَاغْسِلُوا. أخرجه مسلم والترمذي، ولم يذكر: العين حق .
İbn-ü Abbâs (r.anhümâ) anlatıyor: “Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) buyurdular ki: “Göz değmesi  haktır. Eğer kaderi (delip) geçecek bir şey olsaydı, bu   göz değmesi olurdu. Yıkanmanız taleb edilirse yıkanıverin.”[5]
Hadîs-i Şeriflerden anlaşılanlar:
1-   Göz değmesi haktır, inkar edilemez,
2-   Göz değmesine karşı bazı  tedbirler alınmalıdır.
3-   Göz değmesine meydan vermemek için bir şey hoşa gidince =Bârakellâh= demek gerekir.
4-   Göz değmesine uğrayan kimseyi, düştüğü rahatsızlıktan kurtarmak için gözü değen kimseye abdest aldırtıp, abdest suyunu bir kapta toplayarak gözzedeye  dökmek gerekmektedir.

Göz Değmesine Karşı Alınacak Tedbirler
-----Hadîslerde buna yer verildiğini görürüz:
  • Fâtihâ Sûresi ve Âyete’l-Kürsî okumak.
  • Muavvizateyn okumak.
  • Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) ‘ın öğrettiği duâları okumaktır.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ﴿١﴾
﴿ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿٢﴾اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ ﴿٣﴾ مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ ﴿٤﴾ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ ﴿٤﴾ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ﴿٦﴾ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَاالضَّٓالّ۪ينَ ﴿٧﴾ [سورة الفاتحة:١/١-٧]
FÂTİHA SÛRESİ

Bismillâhirrahmânirrahîm.” (1) Hamd[6], Âlemlerin Rabbi[7], Rahmân[8], Rahîm[9], hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) mâliki Allâh’a mahsustur.” (2-4) “(Allâhım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (5) “Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.” (6-7)[10]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
﴿ أَللّٰهُ لٰٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَىُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَاْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ى يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِـإِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَىْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَآءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِىُّ الْعَظ۪يمُ. ﴿٢٥٥﴾[سورة البقرة:٢/٢٥٥]
ÂYET-EL KÜRSÎ
“Allâh, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur.[11] O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir?[12] O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.”[13]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
﴿ قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾ اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ﴿٤﴾[سورة الإحلاص:١١٢/١-٤]
İHLÂS SÛRE-İ CELÎLESİ’NİN MÂNÂSI
“De ki: “O, Allâh’tır, bir tektir.” (1) “Allâh Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.) (2) “O’ndan çocuk olmamıştır. (Kimsenin babası değildir.) Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).” (3) “Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”(4)[14]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ ﴿١﴾ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَۙ ﴿٢﴾ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ ﴿٣﴾وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِۙ ﴿٤﴾ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ ﴿٥﴾ [سورة الفلق:١١٣/١-٥]
FELAK SÛRE-İ CELÎLESİ’NİN MÂNÂSI

Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O, Rahmân ve O, Rahîm olan Allâh (c.c.)’ın adıyla). “De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”(1-5)[15]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ ﴿١﴾ مَلِكِ النَّاسِۙ ﴿٢﴾ اِلٰهِ النَّاسِۙ ﴿٣﴾ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِۙ ﴿٤﴾ اَلَّذ۪ى يُوَسْوِسُ فِى صُدُورِ النَّاسِۙ ﴿٥﴾ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ ﴿٦﴾ [سورة الناس:١١٤/١-٦]
NÂS SÛRE-İ CELÎLESİ’NİN MÂNÂSI
“De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsî vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.”(1-6)[16]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ. ﴿ وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَايُبْصِرُونَ [سورة يس:٣٦/٩]
YÂ-SÎN SÛRE-İ CELÎLESİ’NİN 9. (DOKUZUNCU) ÂYET-İ KERÎMESİ’NİN, MÂNÂSI

“Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.”[17]
Bunlar şerli şeytanlara ve cinlere karşı büyük bir perde ve korunmuş bir kaledir.[18]
----Hadîslerde gelen duâlardan biri şudur:
أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّآمَّةِ مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَآمَّةٍ وَمِنْ عَيْنٍلٰٓامَّةٍ  أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّآمَّةِ الَّت۪ى لَا يُجَاوِزُهُنَّ بَرُّ وَلَافَاجِرٌ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ وَزَرأَ وَبَرَأَ وَمِنْ شَرِّ مَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَآءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَا وَمِنْ شَرِّ مَا ذَرَأَ فِي الْاَرْضِ وَمِنْ شَرِّ مَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمِنْ شَرِّ فِتَنِ اللَّيْلِ وَمِنْ شَرِّ طَوَارِقِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ اِلَّاطَارِقاً يَطْرُقُ بِخَيْرٍ يَا رَحْمَن.
“Allâh’ın tam kelimeleriyle,  her bir şeytandan ve öldürücü zehir taşıyanlardan  (Allâh’a) sığınırım. Allâh’ın tam kelimeleriyle -ki bunları ne iyi kimseler, ne de fâcir ve kötüler tecâvüz edemezler- Allâh’ın yarattığı, varettiği vücud verdiği şeylerin şerrinden gökten inenlerin ve göğe yükselenlerin şerrinden, yerde yarattıklarının ve yerden çıkanların şerrinden, gece fitnelerinin şerrinden , gece ve gündüz gelenlerin -hayırla gelenler hariç- şerrinden Ey Rahman Rabbim sana sığınırım.”
---Hz. Cebrail (as)’ın Rasûlüllâh’a okuduğu  göz rukyesi şudur:
بِسْمِ اللّٰهِ اَرْق۪يكَ وَمِنْ كُلِّ دَآءٍ يَشْف۪يكَ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ وَمِنْ شَرِّ كُلِّ ذ۪ى عَيْنٍ.
Müslim'de gelen bir  rukye şudur:
بِسْمِ اللّٰهِ اَرْق۪يكَ مِنْ شَرِّ كُلِّ شَىْءٍ يُؤذ۪يكَ وَمِنْ شَرِّ كُلِّ نَفْسٍ اَوْعَيْنٍ حَاسِدٍۨ اللّٰهُ يَشْف۪يكَ بِسْمِ اللّٰهِ اَرْق۪يكَ.
Müslim’de gelen bir  rukye şudur:  
“Allâh’ın adıyla, sana eza veren  her şeyden, her nefsin ve her  hâsid gözün şerrinden sana rukye yapıyorum. Şifayı Allâh verir, ben Allâh’ın adıyla rukye yaparım.”
NAZAR EDENİN ALACAĞI ABDEST ŞEKLİ
“Rasûlüllâh’ın emri üzerine Âmir yüzünü, ellerini, dirseklerini, dizlerini, ayaklarının yanlarını (parmaklarla birleşen yerleri), izarının iç kısmını bir kab içerisine yıkadı. Sonra birisi, bu suyu, hastanın arka tarafından başına ve sırtına döktü. Sonra kabı bıraktı. Bunu yapar yapmaz Sehl halkla birlikte hiçbir şey yokmuş gibi yürüdü.”
***---Göz değmesi bazan ölüme sebeb olabilir.
RUKYE
----- Dilimizde buna okumak veyâ nefes etmek denir. Hz. Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’ın göz değmesi, zehirli hayvan ısırması, nemle denen yara kurduna karşı rukyeye başvurduğu bilinmektedir.
-----Hz. Peygamber Medine’de hastalara rukye yapmayı meslek edinenleri dinleyerek duâlarında elfâz-ı küfür olup olmadığını kontrol eder ve olmayanlara izin verir.
------Âlimler rukyenin cevazında icma olduğunu açıklar. Şer’ân yasak olan nefes, “efsuncuların ve cinleri teshir iddia eden cincilerin nefesidir.”
NAZAR ÂYETLERİ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
﴿ اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَىُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَاْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ى يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِـإِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَىْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَآءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِىُّ الْعَظ۪يمُ. ﴿٢٥٥﴾
[سورة البقرة:٢/٢٥٥]

ÂYET-EL KÜRSÎ
“Allâh, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur.[19] O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir?[20] O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.”[21]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
﴿ وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَايُبْصِرُونَ﴿٩﴾[سورة يس:٣٦/٩]
“Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.”[22]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
﴿ وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَآءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَۙ وَلَا يَزِيدُ الظَّالِمِينَ اِلَّا خَسَارًا ﴿٨٢﴾ [سورة الاسرآء:١٧/٨٢]
ŞİFÂ ÂYETİ
“Biz Kur’ân’dan, mü’minler için şifâ ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zâlimlerin ise Kur’ân, ancak zararını artırır.”[23]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
﴿ قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾ اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ﴿٤﴾
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
﴿ قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾ اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ﴿٤﴾
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
﴿ قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾ اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ﴿٤﴾
[سورة الاخلاص:١١٢/١-٤] 
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ ﴿١﴾ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَۙ ﴿٢﴾ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ ﴿٣﴾وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِۙ ﴿٤﴾ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ ﴿٥﴾ [سورة الفلق:١١٣/١-٥]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ ﴿١﴾ مَلِكِ النَّاسِۙ ﴿٢﴾ اِلٰهِ النَّاسِۙ ﴿٣﴾ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِۙ ﴿٤﴾ اَلَّذ۪ى يُوَسْوِسُ فِى صُدُورِ النَّاسِۙ ﴿٥﴾ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ ﴿٦﴾ [سورة الناس:١١٤/١-٦]

İHLÂS SÛRESİ

Bismillâhirrahmânirrahîm.
“De ki: “O, Allâh’tır, bir tektir.” (1) “Allâh Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)” (2) “O’ndan çocuk olmamıştır. (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).” (3) “Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” (4)[24]

FELÂK SÛRESİ

Bismillâhirrahmânirrahîm.
De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.” (1-5)[25]

NÂS SÛRESİ

Bismillâhirrahmânirrahîm.
De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.” (1-6)[26]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ﴿١﴾
﴿ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿٢﴾اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ ﴿٣﴾ مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ ﴿٤﴾ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ ﴿٤﴾ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ﴿٦﴾ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَاالضَّٓالّ۪ينَ ﴿٧﴾ [سورة الفاتحة:١/١-٧]

FÂTİHA SÛRESİ
Bismillâhirrahmânirrahîm.” (1)Hamd[27], Âlemlerin Rabbi[28], Rahmân[29], Rahîm[30], hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) mâliki Allâh’a mahsustur.” (2-4) “(Allâhım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (5) “Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.” (6-7)[31]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
﴿وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ ﴿٥١﴾ وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ ﴿٥٢﴾ [سورة القلم:٦٨/٥١-٥٢]

NAZAR ÂYETÎ
“Şüphesiz inkâr edenler Zikr’i (Kur’ân’ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) “Hiç şüphe yok o bir delidir” diyorlar.” (51) “Hâlbuki o (Kur’ân), âlemler için ancak bir öğüttür.”(52)[32]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
﴿ وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ اِلَّا بِاللّٰهِ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ فِى ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ﴿١٢٧﴾[سورة النحل:١٦/١٢٧]
“Sabret! Senin sabrın ancak Allâh’ın yardımı iledir. Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme.”[33]
دعآء
أعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّآمَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ. لااله الا الله وحده لاشريك له. له الملك وله الحمد وهو على كل شيء قدير. سبحان الله والحمد لله ولا اله الا الله والله اكبر، ولا حول ولا قوة الا بالله العلى العظيم.
 “Allâh’ın eksiksiz, mükemmel kelimeleri ile, yarattıklarının şerrinden Allâh’a sığınıyorum.”[34] “Allâh’tan başka ilâh yoktur, O tekdir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, bütün hamdler O’na âittir, O her şeye kâdirdir.”  “Allâh bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler ona mahsustur. Allâh’tan başka ilâh yoktur, Allâh en büyüktür.”

 

MUSALLAT OLAN CİNLERİN ŞERRİNDEN VE HER TÜRLÜ KÖTÜLÜKTEN KORUNMAK İÇİN ÂYETE’L-KÜRSÎ VE HIFZ ÂYET-İ KERÎMELERİ

İnsana musallat olan cinlerden ve her kötülükten korunmak için Âyete’l-Kürsî ve şu hıfz âyet-i kerîmeleri yazılır. Kişi bunu üzerinde taşırsa bi-iznillâh-i Te’âlâ bunlardan kurtulur. Bu âyet-i kerîmeler şunlardır:
﴿ ... فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ [سورة يوسف:١٢/ ٦٤]
- 1       
﴿ وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ ... [سورةالأنعام:٦/ ٦١]
- 2       
﴿ ... إِنَّ رَبّ۪ى عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ حَف۪يظٌ [سورة هود:١١/ ٥٧]
- 3       
﴿ ... وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ [سورة الأنبيآء:٢١/ ٨٢]
- 4       
﴿ ... وَرَبُّكَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ حَف۪يظٌ۟ [سورة سأ:٣٤/ ٢١]
- 5       
﴿ ... وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ [سورة ق:٥٠/ ٤]
- 6       
﴿ ... لِكُلِّ أَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ [سورة ق:٥٠/ ٣٢]  
- 7       
﴿ وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظ۪ينَۙ [سورة الإنفطار:٨٢/ ١٠]  
- 8       
﴿ وَحِفْظًا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ [سورة الصآفآت:٣٧/ ٧]  
- 9       
﴿ ... وَحِفْظًا ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ [سورة فصلت:٤١/ ١٢]
- 10   
﴿ ... وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ [سورة الحجر:١٥/ ١٧]
- 11   
﴿ إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ [سورة الحجر:١٥/ ٩]  
- 12   
﴿ لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللّٰهِۜ ... [سورة الرعد:١٣/ ١١]
- 13   
﴿ ... أَللّٰهُ حَف۪يظٌ عَلَيْهِمْۘ وَمَآ أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ [سورة الشورى:٤٢/ ٦]
- 14   
﴿ إِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۜ [سورة الطارق:٨٦/ ٤]
- 15   
﴿ بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ ﴿٢١﴾ ف۪ى لَوْحٍ مَحْفُوظٍ [سورة البروج:٨٥/ ٢١-٢٢]
- 16   
1-        “ … Allâh en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir”[35]
2-        “O, kullarının üstünde mutlâk hâkimiyet sâhibidir. Üzerinize de koruyucu melekler[36]  gönderir.”[37]
3-        “ … Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.”[38]
4-        “ … Hep onları zapt-eden bizdik.”[39]
5-        “ … Senin Rabbin her şey üzerinde hakîkî bir koruyucudur.”[40]
6-        “ … Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitâb vardır.”[41]
7-        “ … Dâimâ Allâh’a yönelen ve buyruklarını muhâfaza eden.”[42]

8-        “Hâlbuki sizin üzerinizde koruyucular vardır.”[43]
9-        “Onu itâatten çıkan her şeytandan koruduk.”[44]
10-    “ … İşte bu, mutlak güç sâhibi ve hakkıyla bilen Allâh’ın takdiridir.”[45]
11-    “ … Onu kovulmuş her şeytandan koruduk.”[46]
12-    “Şüphesiz o Zikr’i (Kur’ân’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.”[47]
13-    “İnsanı önünden ve ardından tâkîb eden melekler vardır. Allâh’ın emriyle onu korurlar…”[48]
14-    “ … Allâh onları dâimâ gözetlemektedir. Sen onlara vekîl değilsin.”[49]
15-    “Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu[50] bulunmasın.”[51]
16-    “Hayır, o (yalanlamakta oldukları kitab) şânı yûce bir Kur’ân’dır.” (21) “O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfûz’da) dır.”[52]

Bunlarla berâber:
﴿ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّٰهُۘ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ [سورة التوبة:٩/ ١٢٩]
“Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Bana Allâh yeter. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yûce Arş’ın sâhibidir.”[53]


[1] Kalem Sûresi, 68/51-52.
[2] Yûsüf Sûresi, 12/67-68.
[3] Kasr-ı Ârifân dergisi, Sayı:44, Mayıs 2011. (Nevevî, el-Ezkâr, no:971, 1/320)
[4] Kütüb-i Sitte, 17/450. (Müslim, Selam 42, (2188); Tirmizî, Tıbb 19, (2063), Tirmizî'de "Göz değmesi haktır" ibaresi yoktur.)
[5] Müslim, Selam 42, (2188); Tirmizî, Tıbb 19, (2063.)
[6] Hamd, tüm varlıkları nimetlendiren sonsuz kudret sahibi Allâh’ı yüceltme ifadesidir. Hamd eden insan, Allâh’ın nimetlerine konu oluşu bakımından değil, Allâh’ın tüm insanları nimetlendirici bir konumda oluşu açısından ona hamd eder. Bu itibarla, belli bir nimet bir insana ulaşsa da ulaşmasa da, o insan Allâh’a hamd eder. Allâh’tan başka, mutlak anlamda nimet verecek hiçbir varlık bulunmadığı için, hamde lâyık tek varlık da Allâh’tır.
[7] Rab, “Varlıkları yaratan, tüm ihtiyaçlarını karşılayarak onları kademe kademe geliştirip olgunluğa ulaştıran Allâh” demektir.
[8] Rahmân, “Rahmeti çok”, “çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarında, sadece Allâh için kullanılan sıfat-isimdir. Tam bir Türkçe karşılığı yoktur. Mü’min olsun, kâfir olsun; iyi olsun, kötü olsun, herkes “Rahmân”ın ifade ettiği rahmetin kapsamındadır. Varlıklar da bu rahmet ve merhametin eseri olarak var olmuşlar ve varlıklarını da yine bu sayede sürdürmektedirler.
[9] “Rahîm” kelimesi de, “Rahmân” gibi Allâh Teâlâ’nın sıfatlarından biridir. Aynı şekilde, “rahmeti çok”, “çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarını taşır. Ancak “Rahmân”, Allâh Teâlâ’ya has bir sıfat-isim iken, “Rahîm” insanlar için de kullanılabilir. Nitekim Tevbe sûresi 128.âyette, bu sıfat Hz.Peygamber için de kullanılmıştır.
[10] Fâtiha Sûresi, 1/1-7
[11] Kayyûm, “varlığı kendinden, kendi kendine yeterli, yarattıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten” demektir.
[12] Şefaat ile ilgili olarak bakınız: Bakara sûresi, âyet, 48.
[13] Bakara Sûresi, 2/255. Bu âyet, Âyetü’l-Kürsî (kürsü âyeti) diye adlandırılır. “Kürsü”, Allâh’ın kudret ve azameti, O’nun her şeyi kapsayan ilmi demektir. Âyette, Allâh Teâlâ kendi zatının çok veciz bir tanımını yapmaktadır. Kitab-ı Mukaddes’te yanlış ve tahrif edilmiş bir biçimde anlatılan Allâh, burada nasıl ise öyle tarif edilmektedir. O, yerde, gökte ve ikisi arasında olan her şeyin sahibi ve mâlikidir. Hiç kimse hâkimiyetinde, otoritesinde, mülkünde ve yönetiminde O’na ortak değildir. Hiçbir şey O’na rakip ve eş olamaz. O, mutlak ilim ve irade sahibidir. O’na hiçbir varlık güç yetiremez. O, bütün evrenin sahibi, yöneticisi ve hâkimidir.
[14] İhlâs Sûresi, 112/1-4.
[15] Felâk Sûresi, 113/1-5.
[16] Nâs Sûresi, 114/1-6.
[17] Yâ-Sîn Sûresi, 36/9.
[18] Kasr-ı Ârifân dergisi, Sayı:44, Mayıs 2011. (Şeyh Ahmed ed-Dîrebî, el-Mücerrebât, sh: 9.)
[19] Kayyûm, “varlığı kendinden, kendi kendine yeterli, yarattıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten” demektir.
[20] Şefaat ile ilgili olarak bakınız: Bakara sûresi, âyet, 48.
[21] Bakara Sûresi, 2/255. Bu âyet, Âyetü’l-Kürsî (kürsü âyeti) diye adlandırılır. “Kürsü”, Allâh’ın kudret ve azameti, O’nun her şeyi kapsayan ilmi demektir. Âyette, Allâh Teâlâ kendi zatının çok veciz bir tanımını yapmaktadır. Kitab-ı Mukaddes’te yanlış ve tahrif edilmiş bir biçimde anlatılan Allâh, burada nasıl ise öyle tarif edilmektedir. O, yerde, gökte ve ikisi arasında olan her şeyin sahibi ve mâlikidir. Hiç kimse hâkimiyetinde, otoritesinde, mülkünde ve yönetiminde O’na ortak değildir. Hiçbir şey O’na rakip ve eş olamaz. O, mutlak ilim ve irade sahibidir. O’na hiçbir varlık güç yetiremez. O, bütün evrenin sahibi, yöneticisi ve hâkimidir.
[22] Yâsîn Sûresi, 36/9
[23] İsrâ Sûresi, 17/82
[24] İhlâs Sûresi, 112/1-4
[25] Felâk Sûresi, 113/1-5
[26] Nâs Sûresi, 114/1-6
[27] Hamd, tüm varlıkları nimetlendiren sonsuz kudret sahibi Allâh’ı yüceltme ifadesidir. Hamd eden insan, Allâh’ın nimetlerine konu oluşu bakımından değil, Allâh’ın tüm insanları nimetlendirici bir konumda oluşu açısından ona hamd eder. Bu itibarla, belli bir nimet bir insana ulaşsa da ulaşmasa da, o insan Allâh’a hamd eder. Allâh’tan başka, mutlak anlamda nimet verecek hiçbir varlık bulunmadığı için, hamde lâyık tek varlık da Allâh’tır.
[28] Rab, “Varlıkları yaratan, tüm ihtiyaçlarını karşılayarak onları kademe kademe geliştirip olgunluğa ulaştıran Allâh” demektir.
[29] Rahmân, “Rahmeti çok”, “çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarında, sadece Allâh için kullanılan sıfat-isimdir. Tam bir Türkçe karşılığı yoktur. Mü’min olsun, kâfir olsun; iyi olsun, kötü olsun, herkes “Rahmân”ın ifade ettiği rahmetin kapsamındadır. Varlıklar da bu rahmet ve merhametin eseri olarak var olmuşlar ve varlıklarını da yine bu sayede sürdürmektedirler.
[30] “Rahîm” kelimesi de, “Rahmân” gibi Allâh Teâlâ’nın sıfatlarından biridir. Aynı şekilde, “rahmeti çok”, “çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarını taşır. Ancak “Rahmân”, Allâh Teâlâ’ya has bir sıfat-isim iken, “Rahîm” insanlar için de kullanılabilir. Nitekim Tevbe sûresi 128.âyette, bu sıfat Hz.Peygamber için de kullanılmıştır.
[31] Fâtiha Sûresi, 1/1-7
[32] Kalem Sûresi, 68/51-52
[33] Nahl Sûresi, 16/127
[34] Kütüb-i Sitte, 7/66. (Müslim, 54, (2708); Muvatta, İsti’zân 34 (2, 978); Tirmizi, Daavât 41, (3433)  أخرجه مسلم ومالك والترمذى
[35] Yûsüf Sûresi, 12/64’den.
[36]  Koruyucu melekler, insanların iyi ya da kötü tüm yaptıklarını tesbît eden meleklerdir.
[37] En’âm Sûresi, 6/61’den.
[38] Hûd Sûresi, 11/57’den.
[39] Enbiyâ Sûresi, 21/82’den.
[40] Sebe’ Sûresi, 34/21’den.
[41] Kâf Sûresi, 50/4’den.
[42] Kâf Sûresi, 50/32’den.
[43] İnfitâr Sûresi, 82/10.
[44] Sâffât Sûresi, 37/7.
[45] Füssılet Sûresi, 41/12’den.
[46] Hıcr Sûresi, 15/17’den.
[47] Hıcr Sûresi, 15/9.              
[48] Ra’d Sûresi, 13/11’den.
[49] Şûrâ Sûresi, 42/6’dan.
[50] Bu koruyucudan maksat, insanın yaptığı işleri tesbît eden meleklerdir.
[51] Târık Sûresi, 86/4.
[52] Bürûc Sûresi, 85/21-22.
[53] Tevbe Sûresi, 9/129.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder