20 Temmuz 2011 Çarşamba

SEKİZ (8) FÂİDE

30  SENE TALEBELİKTEN SONRA ÖĞRENDİĞİM SEKİZ FÂİDE

وَحُكِىَ :  أَنَّ حَاتِمَ الْاَصَمِّ كاَنَ مِنْ أَصْ-حاَبِ الشَّق۪يقِ الْبَلْـخ۪ى فَسَئَلَـهُ فَقاَلَ صاَحَبْتَن۪ى مُنْذُ ثَـلٰـث۪ينَ سَنَـةً ماَحَصَلَ لَكَ . قاَلَ : حَصَلَتْ ثَماَنِـيَةُ فَوآَئِدَ فَقاَلَ شَق۪يقٌ وَماَ هِىَ قاَلَ حَاتِمُ الْاَصَمِّ :
*** Hikâye olundu ki: Belh’li Şekık talebesi Hatimü’l-Esamm’a,[1]
--- Otuz yıldır yanımdasın ne öğrendin? Diye sordu. O’da,
--- Sizden sekiz şey öğrendim, der.
Hocası --- Nedir onlar dedi. *** Hatim’ül-Esamm şöyle devam etti.
( أَلْفَآئِدَةُ الْاُولٰى ) اِنّ۪ى نَظَرْتُ إِلَى الْخَلْـقِ فَرَأَيْتُ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْـهُمْ مَحْبُـوبًا وَمَعْشُوقًا يُحِبُّـهُ وَيُعَشِّقُـهُ وَبَعْضُ ذٰلِكَ الْمَحْبُوبِ يُصاَحِبُـهُ إِلٰى مَرَضِ الْمَوْتِ وَبَـعْضُـهُ إِلٰى شَف۪يرِ الْقَبْرِ ثُمَّ يَرْجِعُ كُـلُّـهُ وَيَتْرُكُهُ فَر۪يداً وَلاَ يَدْخُلُ أَحَدٌ مِنْهُمْ ف۪ى قَبْرِه۪ فَـتَفَكَّرْتُ فَقُلْتُ أَفْضَلُ مَحْبُوبِ الْمَرْإِ ماَ يَدْخُلُ ف۪ى قَبْرِه۪ وَيُــوَنِّسُهُ ف۪يهِ ، فَمَا وَجَدْتُــهُ إِلاَّ الْاَعْماَلَ الصَّالِحاَتِ فاَتَّـخَذْتُـهاَ مَحْبُـوبًا لِتَكُونَ ل۪ى سِراَجًا ف۪ى قَبْر۪ى وَيُــوَنِّسُن۪ى  ف۪يهِ وَلاَ يَتْرُكُن۪ى فَر۪يدًا وَحِيدًا .
--- Efendim, öğrendiklerimden BİRİNCİ FÂİDE: Ben yaratılanlara baktım. Herkesin birileri tarafından sevildiğini, sevilen kişilerin bazılarının ölüm hastalığına tutulmuş olduğunu, bazılarının kabirde olduğunu (cenaze defnedilince de) sevenlerin hepsinin kabirdekileri tek başına bırakıp, dönüp gittiklerini ve kimsenin onların yanlarına kabre girmediklerini düşünüp şöyle dedim: “Kişiyi sevenlerin en faziletlisi ve kabirde kendisine arkadaş olacak tek şey salih amelleridir.” Bende kabrimde bana ışık ve arkadaş olsun diye salih ameli kendime arkadaş ettim.
 ( أَلْفَآئِدَةُ الثَّانِيَةُ ) اِنّ۪ى رَأَيْتُ الْخَلْقَ يَقْتَدُونَ أَهْوَآئَهُمْ وَيُبَادِرُونَ إِلٰى مُرَادَاتِ أَنْفُسِهِمْ فَتَأَمَّلْتُ ف۪ى قَوْلِه۪ تَعاَلٰى :  وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىلا ۞ فَاِنّ الْجَنَّـةَ هِىَ الْمَأْوٰىط ۞ ٨ سورة النازعات ٤٠ ،٧٤١ وَتَيَقَّنْتُ أَنَّ الْقُرْاٰنَ حَقٌّ صاَدِقٌ فَباَدَرْتُ إِلٰى خِلٰافِ نَفْس۪ى فَشَمَّرْتُ إِلٰى يُجَاهَدَتَـهَا وَماَ أَتْبَعْتُهَا بِهَوٰيهاَ حَتّٰى رَضِيَتْ بِطاَعَةِ اللّٰهِ .
--- Efendim, öğrendiklerimden İKİNCİ FÂİDE: Ben yaratılanlara baktım ve heveslerine uyup, muratlarına acele ettiklerini görüp; şu Âyet-i Kerîme’yi düşündüm: “Amma, kim Rabbinin makamından korktu, nefsini hevâ (ve hevesin) den alıkoyduysa, işte muhakkak ki cennet onun varacağı yerin ta kendisidir.” [2] Yakinen inandım ve nefsimin hilafına çalışmaya başladım. Ve nefsime uymayıp Allah-u Teâlâ’ya itaat için kollarımı sıvadım.
( أَلْفَآئِدَةُ الثَّالِثَةُ ) إِنّ۪ى رَأَيْتُ كُلَّ وَاحِدٍ مِنَ النَّاسِ يَسْعٰى إِلٰى جَمْعِ حُطَامِ الدُّنْياَ ثُمَّ يُمَسِّكُهُ قَابِضًا يَدَهُ فَتَأَمَّلْتُ ف۪ى قَوْلِه۪ تَعاَلٰى :  مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ بَاقٍط ... ۞ ٨ سورة النحل : ٧٩٦   فَبَذَلْتُ مَحْصُول۪ى مِنَ الدُّنْياَ لِوَجْهِ اللّٰهِ تَعاَلٰى .
--- Efendim, öğrendiklerimden ÜÇÜNCÜ FÂİDE: İnsanların her birini dünyanın bütün kırıntılarını toplamak için çalıştığını ve kazandıklarını sımsıkı tuttuklarını görüp Allah-u Teâlâ’nın şu Âyet-i Kerîme’sini düşündüm: “Sizin nezdinizdeki tükenir, Allah'ın indindeki ise bakidir…” [3] Ve Allah-u Teâlâ’nın rızası için dünyadaki mahsulümü infak ettim. (Fukarâya, ihtiyaç sahiplerine dağıttım.) [4]
( أَلْفَآئِدَةُ الرَّابِعَةُ ) إِنّ۪ى رَأَيْتُ بَعْضَ الْمَخْلُوقِ ظَنَّ شَرَفَـهُ وَعِزَّهُ ف۪ى كَثْرَةِ الْاَقْواَمِ فَيَغْتَرُّ بِهِمْ وَزَعَمَ اٰخَرُونَ أَنَّـهُ ف۪ى كَثْرَةِ الْاَمْواَلِ وَالْاَوْلاَدِ فَافْتَخَرُوا بِـهِمْ وَتَأَمَّلْتُ قَوْلَهُ تَعاَلٰى : ... اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْط...  ٨ سورة الحجرات : ٧١٣  فَاخْتَرْتُ التَّقْوٰى وَاعْتَقَدْتُ أَنَّ الْقُرْاٰنَ حَقٌّ صاَدِقٌ وَظَـنُّـهُمْ باَطِلٌ .
--- Efendim, öğrendiklerimden DÖRDÜNCÜ FÂİDE: İnsanların bazısına baktım şerefi ve izzeti, kavimlerindeki çoklukta görüp buna itibar ediyorlar. Bazıları da mal ve evlatlardaki çokluğa itibar edip bunlarla övünüyorlar. Allah-u Teâlâ’nın şu Âyet-i Kerîme’sini düşündüm: “… Şüphesiz ki sizin Allah nezdinde en şerefliniz takvaca en ileride olanınızdır…” [5] Ve takvâya sarıldım. İtikat ettim ki; Kur’ân-ı Kerîm dosdoğru haktır. Onların zanları batıldır. [6]
 ( أَلْفَآئِدَةُ الْخَامِسَةُ ) اِنّ۪ى رَأَيْتُ النَّاسَ يَذُمُّ بَعْضُهُمْ بَعْضاً وَيَغْتاَبُ بَعْضُهُمْ بَعْضاً فَـوَجَدْتُ ذٰلِكَ مِنَ الْحَسَدِ فِى الْماَلِ أَوِالْجاَهِ أَوِ الْعِلْمِ فَتَأَمَّلْتُ قَوْلَهُ تَعاَلٰى : ... نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَع۪يشَتَهُمْ فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ... ۞  ٨ سورة ازخروف : ٧٣٢ فَعَلِمْتُ أَنَّ الْقِسْمَةَ كاَنَتْ مِنَ اللّٰهِ فِى الْاَزَلِ فَماَ حَسَدْتُ أَحَدًا .
--- Efendim, öğrendiklerimden BEŞİNCİ FÂİDE: İnsanların bazısının bazısını kınadığını ve bazısının bazısını kötülediğini (birbirlerini beğenmediklerini) gördüm. Bu olayı mal da ilim de vesaire şeylerde haset etmeleri olduğunu anladım. ve Allah-u Teâlâ’nın şu Âyet-i Kerîme’sini düşündüm: “… Dünya hayatında onların maişetlerini bile aralarında (onlar değil) biz taksim ettik…” [7] Ve taksimin ezelde Allah-u Teâlâ’nın takdiri olduğunu bilip kimseye haset etmedim. [8]
( أَلْفَآئِدَةُ السَّادِسَةُ )  اِنّ۪ى رَأَيْتُ النَّاسَ يُعاَد۪ى بَعْضُهُمْ بَعْضاً لِغَرَضٍ وَسَبَبٍ فَتَأَمَّلْتُ ف۪ي  قَوْلِـه۪ تَعاَلٰى : اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّاط ... ۞  ٨ سورةفاطر : ٧٦  فَعَلِمْتُ أَنَّهُ لاَ يَجُوزُ عَدَاوَةُ  أَحَدٍ إِلاَّ الشَّيْطاَنَ .       
--- Efendim, öğrendiklerimden ALTINCI FÂİDE: İnsanların bazısının bazısına bir gayeden dolayı, birbirlerine düşmanlık yaptığını gördüm ve Allah-u Teâlâ’nın şu Âyet-i Kerîme’sini düşündüm: “Çünkü şeytan sizin bir düşmanınızdır. Onun için siz de onu bir düşman tutun…” [9] Ve şeytandan başka kimseye düşmanlık yapmanın caiz olmadığını bildim.
( أَلْفَآئِدَةُ السَّابِعَةُ ) إِنّ۪ى رَأَيْتُ كُلَّ وَاحِدٍ يَسْعٰى بِجِدٍّ وَمُباَلَغَةٍ لِطَلَبِ الْقُوتِ وَالْمَعاَشِ بِحَيْثُ يَقَعُ بِه۪ ف۪ى شُبْهَةٍ وَحَراَمٍ فَتَأَمَّلْتُ ف۪ي قَوْلِـه۪ تَعاَلٰى:  وَمَا مِنْ دَآبَّةٍ فِى الْاَرْضِ اِلاَّ عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا ... ۞    ٨ سورة هود : ٧٦  وَ قَوْلِه۪ :  وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُونِ ۞   ٨ سورة الذاريات : ٧٥٦  فَاشْتَغَلْتُ بِعِباَدَةِ رَبّ۪ى وَقَطَعْتُ طَمْع۪ى عَمَّا سِوَاهُ .
--- Efendim, öğrendiklerimden YEDİNCİ FÂİDE: İnsanların ciddi bir şekilde haram ve şüphe gözetmeksizin maîşet kazanma derdine düştüklerini gördüm ve Allah-u Teâlâ’nın şu iki Âyet-i Kerîme’sini düşündüm: “Yerde yürüyen hiçbir canlı hariç olmamak üzere rızıkları Allah'ın üstünedir…” [10] Ve yine  “Ben cinleri de insanları da (başka bir hikmete değil) ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” [11] Ve Allah-u Teâlâ’ya ibadetle meşgul olup, (o canlılardan biri olduğumu bildim. Rızkımı göndereceğine söz verdiğine güvenerek) Allah-u Teâlâ’dan başkasından ümidimi kestim.
( أَلْفَآئِدَةُ الثَّامِنَةُ ) إِنّ۪ى رَأَيْتُ كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهمْ يَعْتَمِدُ إِلٰى شَيْـئ ٍ مِنْ مَخْلُوقٍ بَعْضُهُمْ إِلَى الدُّنْياَ وَ بَعْضُهُمْ إِلَى الدَّراَهِمِ وَ بَعْضُهُمْ إِلَى الْمَالِ وَ الْمُلْكِ وَبَعْضُهُمْ إِلَى الْحِرْفَةِ وَ الصَّناَعَةِ وَ بَعْضُهُمْ إِلٰى مَخْلُوقٍ مِثْلِـه۪ فَتَأَمَّلْتُ قَوْلَهُ تَعَالٰى : ... وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُ ط اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمْرِه۪ط قَدْ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَىْءٍ قَدْرًا ۞   ٨ سورة الطلاق : ٧٣  فَتَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْب۪ـى وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ .
--- Efendim, öğrendiklerimden SEKİZİNCİ FÂİDE: İnsanlara bakıp herkesin bir şeylere itimat ettiğini gördüm. Bazısı dünyaya, bazısı dirhemlere, bazısı mala mülke, bazısı sanata, bazısı kendisi gibi diğer yaratıklara (itimat ettiğini gördüm.) “…Kim Allah'a güvenip dayanırsa O, kendisine yetişir. Şüphesiz ki Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü tayin etmiştir.”[12] Ve Allah-u Teâlâ’ya tevekkül ettim. O bana yeter O ne güzel vekildir.
فَقَالَ شَق۪يقٌ :  وَفَّقَكَ اللّٰهُ تَعاَلٰى اِنّ۪ى نَظَرْتُ فِى التَّوْرَاةِ وَالْاِنْج۪يلِ وَالزَّبُورِ وَالْفُرْقَانِ فَـوَجَدْتُ هٰذِهِ الْكُتُبَ الْاَرْبَعَةَ تَدُورُ عَلٰى هٰذِهِ الثَّمَانِيَةِ فَمَنْ عَمِلَ بِهاَ كاَنَ عَامِلاً بِهٰذِهِ الْكُتُبِ الْاَرْبَعَةِ .

Şekık dedi ki: Allah (cc) seni muvaffak kılsın. Ben Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’ân-ı Kerîm’e baktım. Gördüm ki dört kitabın da medarı bu sekiz fâidedir. Kim bu sekiz maddeyle amel ederse dört kitapla amel etmiş gibi olur.

وَحُكِي عَنِ الشِّبْلِىِّ :  رَحِمَهُ اللّٰهُ تَعاَلٰى أَنَّهُ خَدِمَ أَرْبَعَمِأَةِ أُسْتَاذٍ وَقاَلَ قَرَأْتُ أَرْبَعَةَ اٰلاٰفِ حَد۪يثٍ ثُمَّ اخْتَرْتُ مِنْهاَ حَد۪يثاً وَاحِداً عَمِلْتُ بِـه۪ وَخَلَيْتُ ماَ سِوَاهُ لِاَنّ۪ىى تَأَمَّلْتُ وَرَأَيْتُ خَلاَص۪ى وَنَجَات۪ى ف۪يهِ وَكاَنَ عِلْمُ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَ مُنْدَرِجاً ف۪يهِ فاَكْتَفَيْتُ بِـه۪ وَذٰلِكَ .

Allah-u Teâlâ ona rahmet etsin, Şibli’den hikâye (rivayet) olundu ki: Ben dört bin hadis okudum ve bu hadislerin içinden bir Hadîs-i Şerîf’i seçtim ve amel ettim. Ve bu Hadîs-i Şerîf’i bütün Hadîs-i Şerîf’lerin özü olarak görüp bu Hadîs-i Şerîf’le yetindim.

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قاَلَ لِبَعْضِ أَصْحاَبِه۪ إِعْمَلْ لِدُنْياَكَ بِقَدَرِ مَقاَمِكَ ف۪يهاَ وَاعْمَلْ لِاٰخِرَتِكَ بِقَدَرِ بَقَآئِكَ ف۪يهاَ وَاعْمَلْ لِلَٰهِ بِقَدَرِ حاَجَتِكَ إِلَيْهِ وَاعْمَلْ لِلنَّارِ بِقَدَرِ صَبْرِكَ عَلَيْهاَ . صَدَقَ رَسُولُ اللّٰهِ .
Peygamberimiz (s.a.v.) bazı ashaba şöyle dedi: --- “Dünyada ne kadar kalacaksan dünya için o kadar çalış, ahirette ne kadar kalacaksan ahret için o kadar çalış, Allah (cc) ya ne kadar ihtiyacın varsa Allah (cc) için o kadar çalış, ateşe ne kadar sabredebilirsen ateş için o kadar çalış.” Allah’ın Rasulü doğru söyler.

... (إِجْماَلُ مَعْنَى الْحَد۪يثِ)  يَعْن۪ى لاَ صَبْرَ لِلْاِنْساَنِ عَلَى النَّارِ أَصْلاً فَلاَ يُرْتَكَبُ مَعْصِيَةً أَصْلاً إِعْمَلْ لِدُنْياَكَ يَعْن۪ى لِمَعاَشِكَ فِي الدُّنْياَ بِقَدَرِ بَقَآئِكَ أَىْ إِقاَمَتِكَ فِي الدُّنْياَ وَالْاِقاَمَةُ غَيْرُ مَعْلُومَةٍ مَجْهُولَةٌ فَلَزِمَ الْكِفاَفُ وَاعْمَلْ لِاٰخِرَتِكَ أَىْ مِنَ الصَّالِحاَتِ  بِقَدَرِ بَقَآئِكَ ف۪يهاَ وَالْبَقَآءُ ف۪يهاَ غَيْرُ مُتَناَهٍ وَكَذاَ الْاَعْماَلُ وَاعْمَلْ لِلّٰهِ أَىْ لِرِضَاهُ بِقَدَرِ الْحاَجَةِ إِلَيْهِ وَقَدَرُ الْحاَجَةِ غَيْرُ مُتَناَهٍ وَكَذٰلِكَ اْلعَمَلُ وَاعْمَلْ للِنَّارِ  بِقَدَرِ صَبْرِكَ وَالصَّبْرُ مُنْعَدِمٌ وَكَذاَ الْعِصْياَنُ كَمَا مَرَّ وَ فِي الْحَد۪يثِ عِلْمٌ كَث۪يرٌ وَلِذاَ اكْتَفَى الشِّبْلِىُّ بِه۪ .  ( إرشاديه  ص :  ٤٥٦ )
HADÎS-İ ŞERÎF’İN MANASININ AÇIKLAMASI

Yani: İnsanın ateşe sabredecek hali yoktur. O zaman günahın hiç işlenmemesi gerekir.
Dünyan için çalış: Yani iaşe temini için.
Dünyada kalacağın kadar: Dünyada ikamet edeceğin kadar (demektir).
Ahiret için çalış: Yani salih ameller işle.
Ahirette kalacağın kadar: Ahirette kalma vakti sınırsızdır.
Allah için çalış: Yani Allah rızası için.
Allah’a ihtiyacın olduğu kadar: Allah (cc)’a ihtiyaç sınırsızdır.
Ateşe sabredeceğin kadar ateş için çalış: Ateşe hiç sabır yoktur.
Bu Hadîs-i Şerîf’te çok ilim vardır, Şibli bu kadarıyla yetindi.[13]     


[1] Hâtim-i Esam hazretleri, hocası Şakîk-i Belhî hazretlerinin yanında 30 sene kalır, ilim tahsil eder.
[2] Nâzi’ât Sûresi 40,41
[3] Nahl Sûresi Âyet  96’dan
[4] “Dünyâ malından, sarıldığınız, sakladığınız her şey, yanınızda kalmayacak, sizden ayrılacaktır! Ancak ALLAH rızâsı için yaptığınız iyilikler ve ibâdetler sizinle berâber kalacaktır!” Nahl Sûresi 96
[5] Hucurât Sûresi 13’den
[6] Rabbimin affına ve ihsânlarına kavuşmak için, Ondan korkarak İslâmiyetin dışına çıkmadım, harâmlardan kaçtım.
[7] Zuhruf Sûresi 32’den
[8] (Herkesin ilim, mal, rutbe, evlât gibi rızıklarının dünyâ yaratılmadan evvel, ezelde taksîm edildiğini, çalışmayı, sebeplere yapışmayı emrettiğinden, ALLAHü teâlâya itâat etmiş olmak için çalışmak lâzım geldiğini, hased etmenin zararlı ve lüzûmsuz olduğunu anladım ALLAHü teâlânın ezelde yaptığı taksîme ve çalışınca Rabbimin gönderdiğine râzı oldum. Böylece herkesi sevdim ve sevildim.)
[9] Fatır Sûresi 6’dan
[10] Hûd Sûresi 6’dan
[11] Zâriyât Sûresi 56
[12] Talak Sûresi 3’den
[13] İrşadiye S. 456

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder