GENÇLİĞE HİTÂBE
Necip Fâzıl KISAKÜREK
"Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…
"Zaman bendedir
ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik…
Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi
asırlık hayatında ilk iki buçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hâkimiyetle
süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını,
Allâh’ın Kur’ânı-nda "belhüm adal" dediği hayvandan aşağı
taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile
yapamayacağı bir cinayetle, türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh
plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören… bu devirleri yükseltici
aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet
şimdi… beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik…
Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle
bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir nida kopararak
"mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü
kollayan bir gençlik…
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının,
evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik…
Halka değil hakka inanan, meclisinin duvarında
"hâkimiyet hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu
inanışta ve halis hürriyeti hakka kölelikte bulan bir gençlik…
Emekçiye "benim sana acıdığım ve yardımcı
olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! ama sen de, zulüm
gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha
zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!",
kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve resul ölçüsünü kalbinin ve kasanın
kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!", ihtarını edecek… Kökü
ezelde ve dalı ebed de bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine,
irfanına, idrakine sahip bir gençlik…
Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca keşfine
ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının
bulamadığını, türkün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında
bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem ve mezhep,
ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa
hakikatinin İslâm’da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna İslâm âlemine ve
bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik…
"Kim var!" diye seslenilince, sağına
ve soluna bakınmadan, fert-fert "ben varım!" cevabını verici, her
ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dava
ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik…
Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda
can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve
taktik sahibi bir gençlik…
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle,
zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir
gençlik…
Bugün, komik üniversitesi, hokkabaz profesörü,
yalancı ders kitabı, çıkartma kâğıdı şehri, müzahrefat kanalı sokağı, fuhş
albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hâsılı, güya
kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri
üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve
telbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı
durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir
gençlik…
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa
gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiç birini beğenmeyen, onlara "siz
güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız! Gerçek
müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve
gerçek Müslümanlığın "ne idüğü"nü ve "nasıl"ını gösterecek
bir gençlik…
Tek cümleyle, Allâh’ın, kâinatı yüzüsuyu
hürmetine yarattığı sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak,
o’ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve o’nun
düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik…
Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması
için otuz küsur yıldır, devrim baz kodamanların viski çektiği kamıştan
borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve
zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı
secdeye mıhlayıp bir ömür Allâh’a hamd etme makamındayım. genç adam! Bundan
böyle senden beklediğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası
büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır.
Surda bir gedik açtık;
mukaddes mi mukaddes!
Ey kahpe rüzgâr,
artık ne yandan esersen es!..
Allâh’ın selâmı
üzerine olsun!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder