22 Mayıs 2015 Cuma

İRŞÂDÎ BAYBURDÎ BEYİTLERİ---HÛDÂ'NIN[1] ÇOK NEBÎSİ VAR----RASÛL-İ EKREM'İ BAŞKA---NÛH YAPTIĞI GEMİ BAŞKA

İRŞÂDÎ BAYBURDÎ BEYİTLERİ---HÛDÂ'NIN[1] ÇOK NEBÎSİ VAR----RASÛL-İ EKREM'İ BAŞKA---NÛH YAPTIĞI GEMİ BAŞKA
İRŞÂDÎ BAYBURDÎ BEYİTLERİ
İrşâdî Baba'nın üç oğlu vardır. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'ında her üçü de silah altına alınmıştır. Çiftçilikle uğraşan İrşâdî Baba yalnız kalmıştır. Bu nedenle mahsûl zamanı Erzincân'a giderek çok sevdiği küçük oğlu için (Ahmet Baba), zamanın ordu komutanından izin isteğinde bulunur. Ahmet Baba Ordu komutanının huzûruna çağrılır. İrşâdî Hazretleri ile yapılan sohbet ânında şöyle bir konuşma geçer:
Ordu komutanı:
-Kaç oğlun var?
İrşâdî Baba da Ahmet Baba'ya:
Ahmet siz kaç kardeşsiniz?
Bunun üzerine ordu komutanı İrşâdî Baba'ya:
- Sen nâsıl bir babasın ki kaç oğlun olduğunu bilmezsin?...
Ahmet Baba komutana cevap verir:
-Bu başka babadır.
Ordu komutanı:
-Neden Yusuf'u, Ya'kub'u istemiyorsun da Ahmet'i istiyorsun.
İrşadî Baba:
- Ahmet başka der.
Ordu komutanı:
-Öyle ise sizden redifleri "başka" bir manzûme istiyorum, der. Gördüğü yakın ilgiden çok memnûn olan İrşâdî Baba, komutanın isteğini yerine getirmek için şu şiiri söyler.
Hûda'nın çok Nebîsi var
Resûl-i Ekrem'i başka
Şerîat bâbı içinde
İmâm-ı A'zâm'ı başka
Diyânet de bu yol çârdır
İmâm-ı Mâlik'i dardır
Cihânda çok sular vardır
Mekke'nin Zemzem'i başka
Lezzetinde meğer bal var
Arada kıl ile kal var
Her çiçekte bir ahvâl var
Lâlenin şebnemi başka
 
Andelibi eder mahnûn
Kılıp nâl(e) olur mecnûn
Her eflâtun verir mâcûn
Lokman'ın merhemi başka
Her bir kâtip yazar amma
Her bir âşık düzer amma
Her sefîne yüzer amma
Nuh yaptığı gemi başka
Ey İrşâdî yok irfânın
Cefâsı çok nerîmânın
Sadârette Süleyman'ın
Gedâya erhemi başka
Bunun üzerine ordu komutanı: "Askere bir ay izin veriyoruz amma senin oğluna iki ay izin verdim." der.
İRŞADİ BABA
Dilde zikreyleyen kul neyler Lokman'ı
Her bir derde dermândır Bismillâh...
Bin bir mânâ versen aslâ tükenmez
Çağlayup deryâ-yı ummandır Bismillâh...
 
Hiç gözler doyar mı ânın seyrinden
Hıfz eder Âdemi aduv tîrinden
Silker toprağını kalkar yerinden
Diriltir mevtayı cândır Bismillâh...
 
İlyas ânın ile aşar deryâyı
Hızır seyyâh ile gezer dünyâyı
Üç ismiyle ispât eder Mevlâ'yı
Te'sîrli yezdândır der Bismillâh...
 
Okuyanlar hâlden hâle ermişler
Lâmekân şehrinde neler görmüşler
Ehlullahlar ism-i A'zam demişler
Her sûre başında şâhdır Bismillâh...
 
İçen teşneden dürre-i câma
Süleyman destine almış bir hâme
Hüdhüd ile Belkıs'a göndermiş nâme
Hem bürhandır, hem Kur'an'dır Bismillâh...
 
El-Hâk ânı gönderdi sâhip livâye
Sultan-ı Kevneyne bedr-i dücâye
Bekâr geldi bekâr çıkar semâye
İrşâdî'ye Hak'tan ihsândır Bismillâh...
İRŞADİ BABA
Şikâyetim vardır çark-ı felekten
Bilmem bize neden mazâk edildi
Yazın bâd-ı sabâ vermedi bize
Kışın zemheride sazak edildi
 
Hiç mi gelmem ben feleğin aynına
Sikke girmez borçlu kulun koynuna
Beni davul etti taktı boynuna
Şimşir tokmak ile tak tak edildi
 
El âriftir her insânı sezerler
Palo'dan geçene mercân dizerler
Eller küheylân at binmiş gezerler
Bize boz himar da yasak edildi
 
Gördü ki İrşâdî âyil olmamış
Gayrı işkenceye kaîl olmamış
Bu fâni dünyâya mâil olmamış
Kafdağın ezmeye tokmak edildi
HÛDÂ'NIN[1] ÇOK NEBÎSİ[2] VAR
RASÛL-İ EKREM'İ[3] BAŞKA
ŞERÎ’AT[4] BÂBI İÇİNDE
İMÂM-I A'ZÂM'I[5] BAŞKA
DİYÂNET[6] DE BU YOL ÇÂRDIR[7]
İMÂM-I MÂLİK'İ[8] DARDIR
CİHÂNDA[9] ÇOK SULAR VARDIR
MEKKE'NİN[10] ZEMZEM'İ[11] BAŞKA
LEZZETİNDE MEĞER BAL VAR
ARADA KIL İLE KAL[12] VAR
HER ÇİÇEKTE BİR AHVÂL[13] VAR
LÂLENİN ŞEBNEMİ[14] BAŞKA
ANDELİBİ[15] EDER MAHNÛN[16]
KILIP NÂL(E)[17] OLUR MECNÛN[18]
HER EFLÂTUN[19] VERİR MÂCÛN[20]
LOKMAN'IN[21] MERHEMİ[22] BAŞKA
HER BİR KÂTİP YAZAR AMMA
HER BİR ÂŞIK DÜZER AMMA
HER SEFÎNE[23] YÜZER AMMA
NÛH YAPTIĞI GEMİ BAŞKA
EY İRŞÂDÎ YOK İRFÂNIN[24]
CEFÂSI[25] ÇOK NERÎMÂNIN[26]
SADÂRETTE[27] SÜLEYMAN'IN
GEDÂYA[28] ERHEMİ BAŞKA.



[1] HUDÂ: Rabb. Sâhib. Cenâb-ı Hak. Hâlık.
[2] NEBİ: Haber getiren. Peygamber. Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Rasûlün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettiren Peygamber, Rasûl.
[3] RESÜL-İ EKREM: Hz. Muhammed (A.S.M.)
[4] ŞERİAT: Doğru yol. Hak din yolu. * Büyük ve geniş cadde. * Nur, aydınlık, ışık. * Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın târif ettiği ve bildirdiği yol. Allah (C.C.) tarafından Peygamber Aleyhisselâm vâsıtasiyle vaz' ve tebliğ olunan hükümleri hâvi İlâhî kanunların hey'et-i mecmuası. Şeriat, aynı zamanda din mânâsına müsta'meldir ki, ahkâm-ı asliye denen itikadiyâtı ve ahkâm-ı fer'iye denen ibadet, ahlâk ve muâmelât yâni, İslâm Hukukunu ihtivâ etmektedir...  " ... وَالْبَاطِنُ مُتَمِّمٌ لِلظَّاهِرِ وَمُكَمِّلٌ لَهُ لَا مُخَالَفَةَ بَيْنَهُمَا مِقْدَارَ شَعْرَةٍ مَثَلًا عَدَمُ التَّكَلَّمُ بِالْكَذِبِ شَر۪يعَةٌ وَنَفْىُ الْكَذِبِ عَنِ الْخَاطِرِ طَر۪يقَةٌ وَحَق۪يقَةٌ فَإِنَّ ذٰالِكَ النَّفْىَ لَوْ كَانَ بِالتَّعَمُّلِ وَالتَّكَلُّفِ فَطَر۪يقَةٌ وَإِلَّا فَحَق۪يقَةٌ فَكَانَ الْبَاطِنُ الَّذ۪ى هُوَ الطَّر۪يقَةُ وَالْحَق۪يقَةُ مُتَمِّمًا وَمُكَمِّلًا فِى الْحَق۪يقَةِ لِلظَّاهِرِ الَّذ۪ى هُوَ الشَّر۪يعَةُ ..." مكتوبات الشريف-الجزء الأول: مكتوب الحادى والأربعون.
Ahmed Farukî Serhendî İmâm-ı Rabânî Müceddid-i Elfi-sânî (rh. a) -İkinci Binin Âlimi-: --- “İnsanın bâtını, zâhirini tamamlayıcı ve onu kemâle erdiricidir. Aralarında kıl kadar uyuşmazlık yoktur. -Zâhir ile bâtın, birbirinden kıl kadar ayrılmaz-.
Meselâ,  (1) -Ağız ile- yalan söylememek -konuşmamak-  Şeriattir. (2)- Yalan söylemek arzusunu, -zahmet çekerek, uğraşarak- kalbden çıkarmak, silmek tarîkattir. (3)- Yalan söylemenin kalbe gelmemesi de hakîkattir. Görülüyor ki, bâtın işi, yâni tarîkat ve hakîkat, zâhir işini, yâni Şeriati tamamlamaktadır.” Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, Birinci Cild, 41. (Kırkbirinci) Mektûb.
[5] İMÂM-I A'ZAM: (Hi: 80-150) Hanefi Mezhebinin imamı. Asıl ismi: Ebu Hanife Nu'man bin Sâbit'tir. Bağdatlı olup Abbasiler devrinde yaşamıştır. Fıkıh ilminin en ileri geleni olup, bu ilmin tedvin ve tervicinde çok büyük hizmet etmiştir. Böyle zâtların vicdan-ı umumiye nezdinde idareyi, hak ve adalette selâmet için, mânevi mürakabeleri çok ehemmiyetli bir husus olduğundan, teklif edilen Kadılık Makamını, hapse ve işkencelere mâruz kaldığı halde kabul etmemiştir. Kudsi vazifesi, siyasetçe muhtelif düşünen müslümanların hepsine şâmil olması sebebi ile bilfiil siyasete girmemiştir. (K.S.)
[6] DİYÂNET: Dindarlık. Dinin hükümlerine riâyet ve muktezasınca amel etmek. Din emirlerinin hüsn-ü ihtiyar ile tatbiki. Din işleri.
[7] ÇÂR: Dört. Cihâr.
[8] İMAM-I MÂLİK: (Hi: 93-179) Medine-i Münevvere'de doğdu. İmâm Mâlik bin Enes diye anılır. Mâlikî Mezhebinin imamı. El-Muvatta isimli eseri, "Kütüb-ü Sitte"ye dahil olacak kıymettedir. Mezhebinin mensubları, Afrika ve Endülüs'te çok yayılmıştır. Bu mezhepte olana "Malikî" denir.
[9] CİHAN: Dünya, kâinat, âlem.
[10] MEKKE: Hicaz'da Kâbe'nin bulunduğu en mukaddes şehrin ismidir. Aynı zamanda Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) doğduğu şehirdir.
[11] ZEMZEM: Çok mübarek bir sudur. Kâbe-i Mükerreme'nin yanındaki maruf kuyu. (Süryanicede Zem: Dur, gitme mânasınadır. Vaktiyle Hz. Hacer, oğlu İsmail'in (A.S.) ayağı altından su çıkıp aktığını veya bu kuyunun çok çok akmağa başladığını görünce, "zem-zem" diye söylemesi ile kuyunun akması kesilmiş ve bu vecihle kuyu bu ismi almıştır.) Kelimenin lügat manası: Yavaş yavaş teganni ve terennüm eylemektir. Hafif ve yavaş yavaş türkü söylemektir. Çok bol.
[12] KÎL-Ü KÂL: Arkadan çekiştirme ve dedikodu anlamına gelen sözcükler.
[13] AHVÂL: Haller. Vaziyetler. Oluşlar.
[14] ŞEBNEM: Çiğ. Rutubet. Gece nemi. Neda.
[15] ANDELİB: Bülbül. Seher kuşu. MECAZ: Hz. Resul-u Ekrem'in (A.S.M.) bir ismi.
[16] MAHNÛN: Sar'alı. Cin taifesi dokunmuş hasta. Mecnun.
[17] NÂLE: İnleme, inilti.
[18] MECNÛN: Deli. Çılgın. İnsanlara birçok hususta uymayanlar. Birini çok fazla sevip aklını kaçıran kişidir. Âşık.
[19] EFLATUN: Plâton. (M.Ö. 429 - 347) Aristo'nun üstadı, Sokrat'ın talebesi, eski Yunan filozofudur.
[20] MA’CÛN: Hamur kıvamındaki ilâç. * Hamur gibi yoğurulmuş şey.
[21] LOKMAN HEKÎM: Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen büyük zatlardan olup öğütleri ve ahlâkî, tıbbî sözleri ile tanınmıştır. Peygamber Davud (A.S.) zamanında yaşadığı rivayet edilmektedir. Peygamber veya veli olduğu hususunda ihtilaf vardır.
[22] MERHEM: Melhem. Deriye, yaraya sürülen ilâç. Mc: Acıyı teskin eden şey. Kederi, derdi gideren.
[23] SEFİNE: Gemi. Çeşitli mevzulara dair kitap. Göğün güney yarım küresinde bir burç adı.
[24] İRFAN: Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekâdan ileri gelen zihnî kemal.
[25] CEFA: Eziyet. Sıkıntı. Zulüm. Bir şey yerinde durmayıp bir tarafa ayrılmak.
[26] NERİMAN: Pehlivan, yiğit, kahraman.
[27] SADARET: Vezirlik, Baş vezirlik. Osmanlı Devleti zamanında Başvekillik makamına verilen isim. Öne geçme, başta bulunma.
[28] GEDA: Fakir. Kimsesiz. Dilenci.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder