14 Haziran 2012 Perşembe

(MEŞHÛR) CİBRÎL (A.S.) HADÎS-İ ŞERÎFİ---ــــــ حد يث جبريلَ ـــــ


  • (MEŞHÛR) CİBRÎL (A.S.) HADÎS-İ ŞERÎFİ
ــــــ حد يث جبريلَ ـــــ

وعن يحيى بن يَعْمُرَ قال: كَانَ أوّلَ مَن قال في القَدَرِ بالبصرةِ مَعْبَدٌ الجُهَنىُّ، فانطَلَقْتُ أنا وَحُمَيْدُ بنُ عبدِ الرحمٰن الحِم۪يرىُّ حاجَّيْنِ أو معتمِرَيْنِ. فقلْنا: لو لَقِينا أحداً من أصحابِ رسُولِ اللّٰهِ ٦   فسألناه عما يقولُ هؤءِ في القدرِ، فَوُفِّقَ لنا عبدُاللّٰهِ بنُ عمر رضى اللّٰه عنهما داخً المسجِدَ فاكتنفتُهُ أنا وصَاحِبِى: أحدُنا عن يمينهِ والاخرُ عن يسارهِ: فظننتُ أنّ صاحبى سَيَكلُ الكَمَ إلىّ. فقلتُ يا أبَا عبدِالرحمٰن: إنه ظَهَرَ قِبَلنَا أناسٌ يقرؤنَ القراٰنَ وَيَتَقَفَّرُونَ العلمَ، وذَكَرَ مِنْ شأنِهِمْ، وأنهم يزعمونَ أنْ  قَدَرَ، وَأن الامْرَ أُنْفٌ فقال: إذا لقِيتَ أولئك فأخْبِرْهُمْ أنِّى برئٌ منهم وأنهم بَرَاءٌ مِنِّى، والَّذ۪ى يَحْلِفُ بِهِ عبدُاللّٰهِ ابْنِ عُمرَ: لو أنّ لاحدِهم مثلَ أحُدٍ ذهباً فأنفقَهُ ما قَبلَ اللّٰهُ منه حتى يُؤمِنَ بالْقَدَرِ.ثُمّ قال:

Yahyâ İbnu Ya’mur haber veriyor: “Basra’da kader üzerine ilk söz eden kimse Ma’bed el-Cühenî idi. Ben ve Humeyd İbn-u Abdirrahmân el-Himyerî, hac veyâ umre vesîlesiyle berâberce yola çıktık. Aramızda konuşarak, Ashâb’dan biriyle karşılaşmayı temennî ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar husûsunda soru sormaktı. Cenâb-ı Hakk, bi’z-zât Mescid-i Nebevî’nin içinde Abdullâh İbn-u Ömer (r.a.)’la karşılaşmayı nasîb etti. Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz de Abdullâh (r.a.)’a sokuldu. Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmîn ederek, konuşmaya başladım:

--- “Ey Ebû Abdirrahmân, bizim taraflarda bâzı kimseler zuhûr etti. Bunlar Kur’ân-ı Kerîm’i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar.” Onların durumlarını beyân sadedinde şunu da ilâve ettim: “Bunlar, “kader yoktur, her şey hâdistir ve Allâh önceden bunları bilmez” iddiâsındalar.”

Abdullâh (r.a.): --- “Onlarla tekrâr karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan berîyim, onlar da benden berîdirler.”

Abdullâh İbn-u Ömer sözünü yemînle de te’kîd ederek şöyle tamâmladı:

--- “Allâh’a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allâh onun hayrını kabûl etmez.”

Sonra Abdullâh dedi ki:

 --- Babam Ömer İbnu’l-Hattâb (r.a.) bana şunu anlattı:

حَدَّثَنِى أبى عُمَرُ بنُ الخطابِ  رضى اللّٰه عنه قال: بَيْنَمَا نَحْنُ جُلوسٌ عِنْدَ رسُولِ اللّٰهِ ٦   إذْ طَلَعَ عَلينَا رجلٌ شَديدُ بيَاضِ الثِيابِ شَديدُ سوادِ الشّعرِ  يُرَى عليهِ أثرُ السفرِ، وَ يعرفُهُ مِنَّا أحَدٌ حتى جلَسَ إلى النبىِّ ٦   فأسندَ ركبَتَيْهِ إلى رُكْبَتَيْهِ، ووَضَعَ كَفّيْهِ عَلى فَخِذَيْهِ. وَقالَ: يامحمّدُ
--- “Ben Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delâlet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı:
أخْبِرْنِى عنِ الاسْلامِ.

--- “Ey Muhammed! Bana İslâm hakkında bilgi ver!”
فقال: الاسْلامُ أنْ تَشْهَدَ أن لاَ اِلٰهَ اِلاَاللّٰهُ، وأنّ محمّداً عَبْدُهُ ورسُولهُ، وتقِيمَ الصّلاةَ، وتُؤتِى الزّكَاةَ، وَتَصُومَ رَمَضَانَ، وَتَحُجَّ البَيْتَ إنِ اسْتَطَعْتَ إليهِ سَبِيلاً.

Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) açıkladı:

--- “İslâm, Allâh’dan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmen, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdîrde Beytullâh’a haccetmendir.”

قال: صَدقتَ. فَعَجِبْنَا لَه يَساَلهُ ويُصَدِّقُهُ. قال:

Yabancı: --- “Doğru söyledin” diye tasdîk etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdîk etmesine hayret ettik.

فأخْبِرْنِى عنِ الايمَانِ.
Sonra tekrâr sordu: --- “Bana Îmân hakkında bilgi ver?”

قال: أَنْ تُؤْمِنَ بِاللّٰهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ، وَتُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ.
Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) açıkladı:

--- “Allâh’a, meleklerine, kitâblarına, peygamberle-rine, âhiret gününe inanmandır. Kadere yâni hayır ve şerrin Allâh’dan olduğuna da inanmandır.”

قَالَ: صَدَقْتَ  قَالَ:

Yabancı yine: --- “Doğru söyledin!” diye tasdîk etti?
فأخْبِرْنِى عَنِ الاحْسانِ.
Sonra tekrâr sordu: --- “Bana İhsân hakkında bilgi ver?”

Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) açıkladı:

قَالَ: أَنْ تَعْبُدَ اللّٰهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ، فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ. قَالَ:
--- “İhsân Allâh’ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allâh’a ibâdet etmendir. Sen O’nu görmesen de O seni görüyor.”

فَأخْبِرْنِى عنِ السّاعةِ .
Adam tekrâr sordu: --- “Bana kıyâmet (in ne zamân kopacağı) hakkında bilgi ver?”

قال: مَا الْمَسْؤُلُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ السَّائِلِ. قَالَ:
Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) bu sefer:

--- “Kıyâmet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla bir şey bilmiyor!” karşılığını verdi.

فأخْبِرْنِى عَن أمَاراتِهَا؟
Yabancı: --- “Öyleyse kıyâmetin alâmetinden haber ver!” dedi.

قَالَ: أَنْ تَلِدَ الْامّةُ رَبّتهَا، وَأَنْ تَرَى الْحُفَاةَ الْعُرَاةَ الْعَالَةَ

وليسَ عندَ مسلم العالَةَ” رعاء الشّاءِ يتطاوَلُونَ في البنيَانِ. قال: ثم انطلقَ فَلَبِثْتُ ملِيّاً. هذا لفظ مسلمٍ، وعندهم: فَلَبِثْتُ ثلاثاً

Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) şu açıklamayı yaptı:

--- “Köle kadınların efendilerini doğurmaları,[1] yalın ayak, üstü çıplak, fakîr -Müslim’in rivâyetinde fakîr kelimesi yoktur- davar çobanlarının yüksek binalar yapmada yarıştıklarını görmendir.”

Bu söz üzerine yabancı çıktı gitti. Ben epeyce bir müddet kaldım. -Bu ifâde Müslim’deki rivâyete uygundur. Diğer kitâblarda “Ben üç gece sonra Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’la karşılaştım” şeklindedir-

ثم قال: يا عُمَرُ أتَدْرِى مَنِ السّائلُ؟

Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) --- Ey Ömer, süâl soran bu zâtın kim olduğunu biliyor musun? Dedi.

قُلتُ: اللّٰهُ ورَسُولُهُ أعْلمُ.
Ben: --- “Allâh ve Rasûlü daha iyi bilir” deyince;
 

قال: فَإنّهُ جِبْريلُ عليهِ السّلامِ أتاكمْ يُعَلِّمُكُمْ دِينكُمْ؛
قُلتُ: اللّٰهُ ورَسُولُهُ أعْلمُ. قال: فَإنّهُ جِبْريلُ عليهِ السّلامِ أتاكمْ يُعَلِّمُكُمْ دِينكُمْ؛

Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) şu açıklamayı yaptı: --- “Bu, Cebrâîl aleyhisselâmdı. Size dîninizi öğretmeye geldi.”

Nesâî’nin Sünen’inde şu ziyâde mevcûddur: “Dedi ki: Hayır, Muhammed’i hakîkatle birlikte irşâd ve hidâyet edici olarak gönderen zât’a yemîn olsun, ben o husûsta (kıyâmetin ne zamân kopacağı husûsunda) sizden birinden daha bilgili değilim. O gelen de Cibrîl aleyhisselâmdı. Dıhyetu’l-Kelbî sûretinde inmiştir.”[2]
 

v  FÂTİH SULTÂN MEHMET HÂN HZ. LERİ

 --- Eyyûb Sultan Hz.’ne Mehterân eşliğinde…

--- Kılıç kuşanmaya giderken…

            --- Âlimler… Aşağıdaki اٰمَنُٓوا kelimesini tartışırlar…
يَااَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ى نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ىٓ اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ اْلاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَع۪يدًا ٧

[سورة النسآء:٤/١٣٦]
“Ey îmân edenler! Allâh’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitâba ve daha önce indirdiği kitâba îmân edin. Kim Allâh’ı, meleklerini, kitâblarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.”[3]
             
--- Mânâsında anlaşamazlar…

                --- Fatih Sultan Mehmet Akşemseddin Hz. ne sorar…

                --- Davulun cevâbını veriyor der…

                --- Yine anlaşılmayınca, tekrar sorar…

                --- Davulun DÜM- DÜM yâni devâm- devâm diyor der.

                --- Âlimler davulun sesinde bile Allâh’ı hatırlıyor…

                --- “Hâlis Îmân” mânâsına da geliyor…



[1] Kütüb-i Sitte 2/213-219 (Müslim, Îmân 1, (8); Nesâî, Îmân 6, (8, 101); Ebû Dâvud, Sünnet 17, (4695); Tirmizî, Îmân 4,
[2] Nisa suresi 4/136.
[3] Kütüb-i Sitte, 5/6-7

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder