18 Haziran 2012 Pazartesi

KÜÇÜK ŞİRK, ÜCÛB VE HER YENİ BİR GÜN DOĞARKEN MUTLAKÂ!..


KÜÇÜK ŞİRK, ÜCÛB VE BİR GÜNÜN SESLENİŞİ!..

عَنْ مَحْمُودِ بْنِ لَب۪يدٍ أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ قَالَ: "إِنَّ أَخْوَفَ مَا أَخَافُ عَلَيْكُمْ الشِّرْكُ الْاَصْغَرُ" قَالُوا: وَمَا الشِّرْكُ الْاَصْغَرُ يَا رَسُولَ اللّٰهِ؟ قَالَ: "الرِّيَآءُ، يَقُولُ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِذَا جُزِيَ النَّاسُ بِأَعْمَالِهِمْ اذْهَبُوا إِلَى الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تُرَآءُونَ فِي الدُّنْيَا فَانْظُرُوا هَلْ تَجِدُونَ عِنْدَهُمْ جَزَآءً".[1]
Mahmûd b. Lebîd’den, Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

--- “Sizin için en çok korktuğum şey küçük şirktir.”

Bunun üzerine sahâbeler:

--- “Küçük şirk nedir? Yâ Rasûlellâh!” diye sordular. Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) onlara şöyle cevâb verdi:

--- “Riyâ-dır. Cenâb-ı Hakk insanları amellerine karşılık cezâlandıracağı zaman riyâkârla-ra:

--- “Dünyâda gösteriş yaptığınız kimselerin yanına gidin! Onların yanında bir mükâfaat bulabilecek misiniz?” diyecektir.”[2]

عَنْ أَفْلَحَ مَوْلٰى رَسُولُ اللّٰهِ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ أَنَّهُ قَالَ: قَالَ رَسُـولُ اللّٰهِ : "أَخْوَفَ مَا أَخَافُ عَلٰى أُمَّت۪ى ثَلَاثٌ: ضَلَالَةُ الْاَهْوَآءِ، وَالتِّبَاعُ الشَّهَوَاتِ فِى الْبَطْنِ وَالْفَرْجِ، وَالْعُجُبُ."
Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in âzâdlısı Eflâh (r.a.)’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem):

--- “Ümmetim hakkında en çok korktuğum husûs:

1-   Hevâlara bağlı sapıklık (akla dayalı, bâtıl inançlar uydurmak),
2-   Mîde ve tenâsül uzvu ile ilgili şehvetlere uymak,
3-   Ücûb (kendini beğenmek).

﴿ اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا اَيْد۪يهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ [سورة يٰسٓ:۳۶/۶۵]   

65. “O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.”[3]

"أَنَا يَوْمٌ جَد۪يدٌ، وَعَلٰى عَمَلِكَ شَه۪يدٌ فَاغْتَنِمْن۪ي فَلَوْ غَابَتِ الشَّمْس۪ي لَمْ تُدْرِكْن۪ي إِلٰى يَوْمِ الْقِيَامَةِ."
Her yeni bir gün doğarken mutlakâ;

--- “Ben yepyeni bir günüm. Bende yapacaklarına (bütün amellerine)şâhidim.     Beni ganîmet bil!.. Güneş-im bir kere battımı! bir daha kıyâmet gününe kadar geri gelmez  (aslâ ona bir daha ulaşamazsın) !..” Der.
"إِنَّهُ الْيَوْمُ الَّذ۪ي تُنَاد۪يكَ ف۪يهِ جَوَارِحُكَ: إِتَّقِ اللّٰهَ ف۪ينَا وَ لَا تَأْكُلْ حَرَامًا فَالصَّبْرُ عَلَى الْجُوعِ فِي الدُّنْيَا خَيْرٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ."
“O, öyle bir gündür ki o gün âzâların sana şöyle nidâ edecek: Bizim hakkımızda Allâh'dan kork. harâm yeme. dünyâda açlığa sabretmek, kıyâmet günündeki azâbdan daha hayırlıdır.”

﴿ وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّٰهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِمْ مَا تَرَكَ عَلَيْهَا مِنْ دَآبَّةٍ وَلٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۚ فَإِذَا جَآءَ اَجَلُهُمْ لَايَسْتَاْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ [سورة النحل:۱۶/۶۱]    

61. Eğer Allâh, insanları zulümleri yüzünden hemen cezâlandırsay-dı, yeryüzünde hiçbir canlı bırak-mazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir ân geri kalabilirler, ne de öne geçebilir-ler.”[4]

﴿ اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًاۙ [سورة الأحزاب:۳۳/۷۲]   
72. “Şüphesiz biz emâneti[5] göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemedi-ler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zâlimdir, çok câhildir.”[6]

﴿ وَاعْبُدْ رَ بَّكَ حَتــَّى يَاْتِيَكَ الْــيَــقِينُ
[سورة الحجر:١٥/٩٩]  
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibâdet et.”[1]

[1] Hıcr Sûresi, 15/99.

 Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: --- “Bir adam ölmüştü, diğer biri, Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’ın işiteceği şekilde onun için şöyle söyledi:

--- “Cennet mübârek olsun!”

Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)sordu: --- “Nereden biliyorsun? Belki de o mâ-lâ ya’nî konuştu veyâ kendisini zengin kılmayacak bir miktârda cimrilik etti!”[1]

“Kişinin mâ-lâyani’yi (=lüzumsuz ve boş= (kendini ilgilendirmeyen şeyleri) terk etmesi İslâmının güzelliğindendir”[2] Mâ-lâ ya’nî  (boş şeyleri) terk etmek, insanın iyi Müslüman olduğunun göstergesidir.[3] Hadîs-i Şerîf-i,


[1] Kütüb-i Sitte, 16/377. (Tirmizî, Zühd 11, (2217.)


[2] Sünen-i Tirmizî tercemesi, 2/250 “zühd” 11. “Kişinin İslâmının güzel oluşu mâ-lâyani’yi terketmesine bağlıdır”


[3] Ecdâdımız ne güzel söylemiş…“Sükût-ü lisân, selâmet-i insan!” ... Mâ-lâ ya’nî denilen boş lakırdı ve gereksiz sözlerden dâimâ uzak kalınmalıdır.


[1]  ) أخرجه أحمد (۵/۴۲۸ ، رقم ۲۳۶۸۰)--- وصححه الألباني (صحيح الجامع، رقم ۱۵۵۵.
[2] Ahmed b. Hanbel, Beyhekî.
[3] Yâ-Sîn Sûresi, 36/65.
[4] Nahl Sûresi, 16/61.
[5] İnsanın yüklendiği emânet, başta akıl, irâde ve irâdeyi serbestçe kullanmanın gerektirdiği sorumluluklardır. İnsan, iyi ve kötü arasında seçim yapabilme yeteneğini olumlu yönde kullanmadığı zaman, hem kendine hem de çevresine zulmetmiş ve cehâlete düşmüş olur. Âyette insan türünün bir özelliğine dikkât çekilerek onun genelde emânete riâyet konusunda vefâsızlık göstermeye yatkın olduğuna işâret edilmektedir.
[6] Ahzâb Sûresi, 33/72.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder