14 Haziran 2012 Perşembe

SÛR VE SÛR’A ÜFÜRÜŞ


SÛR VE SÛR’A ÜFÜRÜŞ

Hz. Peygamber bir hadîslerinde sûr’un, kendisine üflenen bir boru ve boynuz olduğunu haber vermişlerdir.[1] Fakat bu borunun mahiyeti insanlar tarafından bilinemez. Sûr da bütün âhiret hallerinde olduğu gibi dünyadaki borulara benzetilemez.

Kur’ân âyetlerinden anlaşıldığına göre, İsrâfîl (a.s.) sûra iki defâ üfürecektir.

Nefhâ: Kıyâmet günü İsrafil (a.s.)’in sur’a üflemesidir. Birkaç çeşidi vardır. Nefhâ-ı Kıyâm: Üçüncü nefhâdır, bununla kabirdeki bütün insanlar dirilecek ve hesâb vermek üzere mahşer yerine koşacaktır.

1-    Nefhâ-i Fezâ’= Nefhâ-i Ulâ (=korku üfürüşü): Bu ilk nefhâdır, bütün âlem bununla sarsılacaktır. Allâh’ın diledikleri hariç, göklerde ve yerde olan her şey deh­şetinden sarsılacak.

2-    Nefhâ-i Sâik=Nefhâ-i Sâniye (=ölüm üfürüşü): Bu ikinci nefhâ olup her şey bununla yıkılacak, canlılar ölecek ve kıyâmet kopacak.
 

3-    Nefhâ-i kıyâm (=kalkış üfürüşü) İkincisinde de insanlar dirile­cek ve mahşer yerinde toplanmak üzere Rablerine koşacaklardır.

٨ وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِى الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَآءَ اللَّهُۜ وَكُلٌّ اَتَوْهُ دَاخِر۪ينَ٧ [سورة النمل:٢٧/٨٧]

“Sûr’a üfürüleceği ve Allâh’ın dilediği kimselerden başka göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O’na gelirler.”[2]

٨ وَنُفِخَ فِى الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَآءَ اللَّهُۚ ثُمَّ نُفِخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ ٧ [سورة الزمر:٣٩/٦٨]

“Sûr’a üflenir ve Allâh’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.”[3]


٨ وَنُفِخَ فِى الصُّورِ فَاِذَا هُمْ مِنَ الْاَجْدَاثِ اِلَى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ ٧ [سورة يس:٣٦/٥١]

“Sûra üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler.”[4]
 

٨ فَاِذَا نُفِخَ فِى الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌ ﴿١٣﴾ وَحُمِلَتِ الْاَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً ﴿١٤﴾ فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ ﴿١٥﴾ وَانْشَقَّتِ السَّمَآءُ فَهِىَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌۙ  ٧ [سورة الحآقة:٦٩/١٣-١٦]

“Sûr’a bir defâ üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyâmet kopmuş) tur.” (13.14.15)“Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.”(16)[5]

İsrâfîl (a.s.)’in sûra iki defâ üfürmesi arasında geçecek zaman ise kesin olarak bilinmemektedir.[6]

بسم الله الرحمنِ الرحيم

٨ وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًاۙ ﴿١﴾ فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًاۙ ﴿٢﴾ وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًاۙ ﴿٣﴾ فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًاۙ ﴿٤﴾ فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًاۙ ﴿٥﴾ عُذْرًا اَوْ نُذْرًاۙ ﴿٦﴾ اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ ﴿٧﴾ فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ ﴿٨﴾ وَاِذَا السَّمَآءُ فُرِجَتْۙ ﴿٩﴾ وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ ﴿١٠﴾ وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ ٧ [سورة المرسلات:٧٧/١-١١]

MÜRSELÂT SÛRESİ

Mekke dönemînde inmiştir. 50 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “el-Mürselât” kelimesinden almıştır. Mürselât, gönderilenler demektir. Sûrede başlıca, kıyâmetin, hesap ve azabın gerçekleşeceği, Allâh’ın kudreti ve günâhkârların akıbeti konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

“Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyâmet) mutlaka gerçekleşecektir.” (1-7) “Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,” (8) “Gök yarıldığı zaman,” (9) “Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,” (10) “Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyâmet gerçekleşir).(11)[7]

بسم الله الرحمنِ الرحيم

٨ اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْۙۖ ﴿١﴾ وَاِذَا النُّجُومُ انْكَدَرَتْۙۖ ﴿٢﴾ وَاِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْۙۖ ﴿٣﴾وَاِذَا الْعِشَارُ عُطِّلَتْۙۖ ﴿٤﴾ وَاِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْۙۖ ﴿٥﴾ وَاِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْۙۖ ﴿٦﴾ وَاِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْۙۖ ﴿٧﴾ وَاِذَا الْمَوْءُدَةُ سُئِلَتْۙۖ ﴿٨﴾ بِاَىِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْۙۖ ﴿٩﴾ وَاِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْۙۖ ﴿١٠﴾ وَاِذَا السَّمَآءُ كُشِطَتْۙۖ ﴿١١﴾وَاِذَا الْجَح۪يمُ سُعِّرَتْۙۖ ﴿١٢﴾ وَاِذَا الْجَنَّةُ اُزْلِفَتْۙۖ ﴿١٣﴾ عَلِمَتْ نَفْسٌ مَآ اَحْضَرَتْۜ ٧ [سورة التكوير:٨١/١-١٤]

TEKVÎR SÛRESİ

Mekke dönemînde inmiştir. 29 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “küvviret” fiilinin mastarından almıştır. Tekvîr, dürmek demektir. Sûrede başlıca, kıyâmet, vahiy ve peygamberlik konuları ele alınmaktadır.

Bismillâhirrahmânirrahîm.


“Güneş, dürüldüğü zaman,” (1) “Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman,” (2) “Dağlar, yürütüldüğü zaman,” (3) “Gebe develer salıverildiği zaman.” (4)[8]Yaban hayatı yaşayan (irili ufaklı) tüm canlılar toplandığı zaman,” (5) “Denizler kaynatıldığı zaman,” (6) “Ruhlar (bedenlerle) eşleştirildiği zaman.” (7)[9]Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günâhtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman,” (8,9)“Amel defterleri açıldığı zaman,” (10) “Gökyüzü (yerinden)sıyrılıp koparıldığı zaman,” (11) “Cehennem alevlendirildiği zaman,” (12)“Cennet yaklaştırıldığı zaman,” (13) “Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir.”(14) [10]
بسم الله الرحمنِ الرحيم

اِذَا السَّمَآءُ انْشَقَّتْۙ ﴿١﴾ وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْۙ ﴿٢﴾ وَاِذَا الْاَرْضُ مُدَّتْۙ ﴿٣﴾ وَاَلْقَتْ مَا ف۪يهَا وَتَخَلَّتْۙ ﴿٤﴾ وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْۜ ﴿٥﴾ يَآ اَيُّهَا الْاِنْسَانُ اِنَّكَ كَادِحٌ اِلٰى رَبِّكَ كَدْحًا فَمُلَاق۪يهِۚ ﴿٦﴾ فَاَمَّا مَنْ اُو۫تِىَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ۙ ﴿٧﴾ فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَس۪يرًاۙ ﴿٨﴾ وَيَنْقَلِبُ اِلٰى اَهْلِه۪ مَسْرُورًاۙ ﴿٩﴾وَاَمَّا مَنْ اُو۫تِىَ كِتَابَهُ وَرَآءَ ظَهْرِه۪ۜ ﴿١٠﴾ فَسَوْفَ يَدْعُو ثُبُورًاۙ﴿١١﴾ وَيَصْلٰى سَع۪يرًاۜ ﴿١٢﴾ اِنَّهُ كَانَ ف۪ى اَهْلِه۪ مَسْرُورًا ﴿١٣﴾اِنَّهُ ظَنَّ اَنْ لَنْ يَحُورَۚ ﴿١٤﴾ بَلٰىۚ اِنَّ رَبَّهُ كَانَ بِه۪ بَص۪يرًاۜ ﴿١٥﴾ فَلَٓا اُقْسِمُ بِالشَّفَقِۙ ﴿١٦﴾ وَالَّيْلِ وَمَا وَسَقَۙ ﴿١٧﴾ وَالْقَمَرِ اِذَا اتَّسَقَۙ ﴿١٨﴾ لَتَرْكَبُنَّ طَبَقًا عَنْ طَبَقٍۜ ٧ [سورة الانشقاق:٨٤/١-١٩]



İNŞİKÂK SÛRESİ

Mekke dönemînde inmiştir. 25 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “inşakka” fiilinin mastarı olan “İnşikâk” kelimesinden almıştır. İnşikâk, yarılmak demektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

“Gök yarıldığı ve Rabbine boyun eğdiği zaman -ki ona yaraşan budur-,” (1-2) “Yer uzatılıp dümdüz edildiği ve içindekileri atıp boşaldığı zaman,” (3-4) “Rabbini dinlediği zaman -ki ona yaraşan da budur- (insan yaptıklarını karşısında bulur!)(5) “Ey insan! Şüphesiz, sen Rabbine (kavuşuncaya kadar) didinip duracak ve sonunda didinmenin karşılığına kavuşacaksın.” (6) “Kime kitâbı sağından verilirse,” (7)“Hesabı çok kolay bir şekilde görülecek,” (8) “Sevinçli olarak ailesine dönecektir.” (9) “Fakat kime kitâbı arkasından verilirse,” (10) “Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir.” (11-12) “Çünkü o, (dünyada iken) ailesi içinde sevinçli idi.” (13) “Çünkü o hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanırdı.” (14) “Hayır! Sandığı gibi değil! Şüphesiz Rabbi onu görüyordu.” (15) “Yemîn ederim şafağa,” (16) “Geceye ve içinde topladıklarına,” (17) “Dolunay hâlindeki aya ki,” (18) “Şüphesiz siz hâlden hâle geçeceksiniz.”(19)[11]



[1] Neml Sûresi, 27/87.
[2] Zümer Sûresi, 39/68.
[3] Yâsîn Sûresi, 36/51.
[4] Hâkka Sûresi, 69/13-16.
[5] Tdv. İlmihâl I S:122-125
[6] Mürselât Sûresi, 77/1-11
[7] Kur’ân-ın ilk hitâb ettiği toplumda gebe develer en kıymetli mallardı ve onlara gözleri gibi bakarlardı. Âyette, Kıyâmet gününün dehşeti içinde insanların en kıymetli mallarından bile vazgeçip terk edecekleri gerçeğine işaret edilmektedir.
[8] Bu âyet, “Nefisler eşleştirildiği (iyiler iyilerle, kötüler kötülerle bir araya getirildiği) zaman” şeklinde de meâllendirilebilir.
[9] Tekvîr Sûresi, 81/1-14
[10] İnşikâk Sûresi, 84/1-19
[11] Kütüb-i Sitte, 2/246-247. (Buhârî, İman 9, 14, İkrâh 1; Müslim, İman 67, (43); Tirmizî, İman 10, (2626); Nesâî, İman 3, (8, 96); İbnu Mâce, Fiten 23, (4033). Nesâî’nin kaydettiği bir diğer rivâyette “Bu ikisi dışında kalan” ta’birinden sonra şu ziyâde vardır: “Allâh için sevmek, Allâh için buğzetmek.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder